Uydu Devletlerin Masa Siyaseti
06 Mayıs 2024

Uydu Devletlerin Masa Siyaseti

Dünya üzerindeki devletleri incelediğimiz zaman bu devletlerin kimilerinin siyasetlerini müstakil bir şekilde icra ettikleri, kimilerinin de müstakil hareket edemediklerini görebiliriz. Ve yine müstakil hareket edenler ile etmeyenler arasında en bariz farkın, kendilerine ait fikir ve siyasi temellere sahip olup-olmamaktan kaynaklandığını görebiliriz.

Bir devlet, tüm (iç ve dış) siyasetinde kendi maslahatlarına göre hareket edebiliyorsa “müstakil devlet” olarak adlandırılır. Eğer devlet, iç siyasetinde kısmen, dış siyasetinde ise tamamen başka devlete bağlı olursa bu devletlere “tabi devlet” denir. Ve yine dış siyasetinde menfaati gereğince başka devlete bağlı olup iç siyasetinde bağımsız olan devlete de “uydu devlet” denmektedir.

Bu ayrımı yapmamızın sebebi, dünyada gelişen siyasi olaylara ve bu olaylar karşısında devletlerin aldıkları pozisyonlara doğru açıdan bakabilmektir. Zaten siyasi bilimler, bu gibi ayrımlar yapılmadan anlaşılması zor ve gizemler sarmalı bir hal almaktan kurtulamaz.

Peki, o halde bu (uydu) devletlerin siyasetçilerinin, kendilerine bağlı oldukları güçlü devletlere karşı cesur konuşmaları ile bu durumu nasıl uzlaştırabiliriz? Şunu unutmayalım ki; varlık mücadelesi veren siyasetçiler, iç siyasetin iplerini ellerinde tutmak için hamaset elbisesine her daim muhtaçtırlar. Bu söylemleri, onların güçlü devletin güdümünde olmadığı anlamına gelmemektedir. Bunu iki basit örnek ile destekleyelim.

ABD’nin bir önceki başkanı Trump, geçtiğimiz günlerde İran’ın meşhur füzeleri ve tehditlerini ifşa ederek; “İranlılar bizi aradılar ve ‘Dinleyin, başka seçeneğimiz yok!’ dediler. ‘Sizi vurmalıyız.’ Gergin olmayan tek kişi bendim çünkü ne olacağını biliyordum. Bize, ‘merak etmeyin. Askerî üssünüze 18 füze fırlatacağız ama hiçbiri üssü vuramayacak!’ Çünkü bunlar çok isabetli füzeler.”1 diyerek İran’ın gerçek yüzünü ortaya koydu.

İkinci örneğimiz de Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “One munite!” çıkışıdır. İç siyasette ve tabanı konsolide etmek için uzun etkisi olacak bu çıkışın sular durulunca asıl yüzü ortaya çıkmıştır. Ona inanan ve bunun Batı’ya karşı kılıç çekmek olduğunu zanneden herkese bir salvo atarak verdiği demeçte şunları söylemişti Erdoğan: “Benim buradaki tepkim, moderatöre olmuştur. Ama bu tür moderatörlerin olduğu Davos zevk vermez.”2 demişti. Dikkat edilecek olursa bu söz söylendiği zaman İsrail ile olan ticaret hacmi dönem rekorları kırmaktaydı.

Bu iki örnek, iradesini Batı’dan alan devletlerin ve onun köhne siyasetini üstlenenlerin gerçek yüzünü ortaya koymak adına yeterlidir. Şimdi Batı çıkarları için ortaya konan masa siyasetine temas edelim.

“Masa siyaseti”, Müslümanların meşru tüm mücadelelerinin ve zaferlerinin çalınması adına bu devletlerin tüm uğraşlarıdır. Böylelikle masa siyaseti, sadece bir makam değil bir cihet olma özelliğine de sahiptir.

Meseleyi yine iki örnek ile izah etmek istiyorum:

Suriye Devrimi ve Masa Siyaseti

Suriye devrimi hakkında oldukça geniş bir siyasi hareketlilik söz konusudur. Öyle ki ABD eski Başkanı Obama, “bu meselenin saçlarını ağarttığını” itiraf etmiştir.

Devrim çok hızlı ilerlemiş ve birçoklarını şok edercesine “Hilâfet” en büyük gündem olmuştu. -Rusya’nın da dahil edildiği- askerî müdahalelerle bir başarı elde edilemeyince sürece bazı Arap devletleri ve Türkiye dahil oldu.

Yapılan hiçbir hamle Müslümanların iradesini zayıflatamamış, ülkenin %70’lik büyük bir kısmı Muhaliflerin kontrolüne geçmişti. Bir yandan acımasızca yapılan katliamlar ile bezdirme politikası yürütülürken diğer yandan “iyi polis” görevi ile başta Türkiye olmak üzere bazı komşu devletler sürece dahil edildiler.

Hem katliamların sonlanması hem de mevcut güçlerini meşru bir zeminde kullanabilmeleri için devrimi çalmaya dair görüşmeler başladı. Birçok kez tekerrür eden Cenevre ve Astana ihanet görüşmelerinin sahaya yansıması bu şekilde vücut buluyordu. ABD perde arkasından süreci yönetmeyi bir şekilde başardı.

Mücahitler, Batının nüfuzu için hareket eden bu devletlerin sinsi tuzaklarını fark edememenin bedelini ağır ödediler; ellerini verdiler, tüm bedenlerini ipotek altına aldırmaktan kurtaramadılar.

Tüm bunların ardından, masa siyasetine bir de “Zeytin Dalı” gibi harekatlar eklenince çok güçsüz olan Rejim, kaybettiği bölgeleri tek tek geri aldı. Gelinen noktada; başkent Şam’ın fethinin konuşulduğu bir evreden, elde İdlib dışından bir yerin kalmadığı bir evreye sürecin geldiğini, Müslümanların oraya sıkıştırıldığını görebiliyoruz. Şu an masaya oturanlar, devrimi ve cihadı durdurmuş, bölgede, masanın kararlarına karşı tek bir söze bile tahammül gösteremiyorlar; Hakkın değil adeta Batı’nın jandarması olmuş vaziyetteler.

İşte ABD, Rusya ve koalisyona diz çökmeyen devrim, uydu devletlerin masalarında böyle sekteye uğratıldı.

Gazze Savaşı ve Masa Siyaseti

7 Ekim 2023’den beridir devam eden Gazze şeridinde iki duruma şahit oluyoruz. Hiçbir değeri önemsemeden “İsrail” tarafından yapılan bombardıman ve bu mezalime rağmen Müslüman ve mücahitlerin üstün dirayetleri…

Filistin beldesi için ABD planı, “iki devletli çözüm”dür. Bunu ABD ısrarla masaya koymakta ve bölgenin sükûneti için alternatifsiz tek yol görmektedir. Diğer devletler ise bu konuda ona destek vermektedirler.

Bir yandan yıldırma politikası ve nefretin bir tezahürü olarak yapılan bombardımanlar, diğer yandan siyasi olarak masada çözüm arayışları…

Mücahitler ve halk her fırsatta “Pes etmeyeceğiz! Bizi yıldıramayacaksınız!” dedikleri halde başta Türkiye ve Mısır olmak üzere kimi “dost” görünen devletler her fırsatta, Filistin’in siyasi etkenleri ile görüşmekte ve bu işin çözümünün bu (ABD) planın(ın) devreye sokulmasından geçtiğini aktarmaktadırlar.

ABD Dışişleri Bakanı Blinken’ın seri ziyaretleri ve Türkiye’nin diplomasi trafiğine baktığımızda -özellikle son olarak basına kapalı gerçekleştirilen Erdoğan-Hamas görüşmesi-, yine bölgenin kaderinin masa başında belirlenmeye çalıştığını göstermektedir. Özellikle Hamas’ın Erdoğan’a teşekkür mesajına bakılacak olursa rollerin nasıl dağıtıldığını görmek zor olmasa gerekir.

“İsrail”e karşı hiçbir somut adım atmayan ve savaş mühimmatı başta olmak üzere her türlü ticareti devam ettiren Türkiye’ye teşekkür değil sağlam bir tenkit gerekli değil midir?

Sürecin devam ettiği Filistin beldemizin, sinsi masa siyasetinin şerrinden Rabbimizin nusretine ilhak olması duası ile…