Umuda Sebep Var mı?
30 Ağustos 2022

Umuda Sebep Var mı?

İnsanlık olarak zifiri karanlık diyebileceğimiz zor zamanlardan geçiyoruz. Özelde Türkiye halkı olarak başta ekonomi olmak üzere, hukuk ve adalet, emniyet ve güvenlik, eğitim-öğretim, toplumsal hayat ve sağlık gibi hayatın her alanında, ayakta durmakta zorlandığımız bir süreçteyiz. Herkes geleceğinden endişeli ve bir çıkış arıyor aslında. Bu aşamada da iktidarıyla, muhalefetiyle umut tacirleri siyasi sahnede kolları sıvamış durumda. İktidar tüm dünyada kriz olduğundan, “dış güçlerden”, stokçu ve fırsatçılarından, bu dönemin geçici olduğundan söz ederken, kendileri lüks ve refah içinde yaşamaya devam ediyor. Biraz dişimizi sıkıp yaşanan sıkıntılara birlikte göğüs gerersek bu dönemin atlatılacağı telkin ediliyor. Bunu yaparak, kendi sorumluluklarından kaçıyorlar. Bu karanlık tünelin ucunda ışık varmış gibi bir hava estiriliyor, umut pompalanıyor. Kendileri ülke nimetlerinin tadını çıkarırken, külfetlerini de topluma yıkıyorlar.

Önceleri sıklıkla 2023, 2053, 2071 gibi kendilerinin dahi ne olacağını kestiremedikleri tarihler de veriyorlardı. Ancak C. Başkanı Erdoğan’ın birkaç gün önce dile getirdiği; Unutmayın; hepimiz de aynı Türkiye gemisinin içindeyiz. Bu gemi hızla yol alırsa kazanan hepimiz olacağız. Bu gemi, güvenlik gibi ekonomi üzerinden açılan deliklerden su alarak batarsa hepimiz boğulacağız.” şeklindeki ifadelere bakılırsa, 2023 kapımızda da, ne 2053 ne de 2071 gibi bir hedeften söz edilebiliyor. Batma riski taşıyan bir gemi itirafı var bu sözlerde. Sözü edilen gemi nasıl hızla yol alacak, buna dair bir vizyon da ortaya konulamıyor. Çünkü delikli bir gemi yüzdürülmeye çalışılıyor.

Öte yandan uyguladıkları kapitalist ekonomik sistemde hiçbir zaman delikler kapanmaz. Bu sistem uygulandığı sürece, olacak olan şudur: gemi, iktidar -hangi parti olursa olsun- ve iktidardan beslenen kapitalist çıkar çevreleri, güçlerine güç katmak için yaptıkları her hamlede “gemide” delik açmaya devam edecekler ve açtıkları deliklerden gemi sürekli su alacaktır. Dışa bağımlılık, dolara endeksli kağıt para sistemi, bankacılık ve faize dayalı sistem bu delikleri daha da büyütecek, bu deliklerden alınan su, halkın sırtına yüklenen vergilerle yani halkın suyu gemiden tahliye çabasıyla delikli gemi, yüzdürülmeye çalışılacaktır. Bu manzara ya da kevgire dönmüş geminin yüzdürülme gayreti, TRT’de yayınlanan bir dizide gariban bir meczubun, elindeki elekle karanlık bir barakaya güneş ışığı taşıma çabasına ne kadar da benziyor.

Muhalefet ise; hiçbir somut çözüm sunmadan, sadece iktidarın gitmesiyle her şey çözülecekmiş gibi halkın çektiği sıkıntıları kendi ikballeri için istismar etmeye çalışıyor. Muhalefetin de uygulayacağı ekonomik sistem kapitalist iktisat sisteminden başkası değil; bu da net olarak biliniyor.

Buradan hareketle, demokratik laik kapitalist sistemden çözüm çıkmayacağı gibi, çözümmüş gibi sunulanlar da, çölde görülen serap gibidir. Su bulduğunuzu zannedersiniz ve seraba koşturup da gerçek olmadığını anladığınızda karşı karşıya kalacağınız tek şey, hayal kırıklığıdır. Bu hayal kırıklığını çok defa tatsanız da, bundan ders çıkarmazsanız, yani akletmez de sadece içgüdüsel bir şekilde o anlık isteğiniz olan susuzluğunuza odaklanıp bekanızı sürdürmek için her serabın peşinden koşmaya umutla devam ederseniz, gerçek bir su kaynağına ulaşamadan helak olur gidersiniz. Burada, umudun aslı şu olmalıdır: hayatın, içinde bulunduğunuz çölden ibaret olmadığını idrak etmek ve çölden bir an evvel kurtulmanın yolunu aramak. Aramalısınız, çünkü yaşamanız buna bağlı.

Umudu besleyen geleceğe dair duyulan güvendir. Ne ya da nelere, kim ya da kimlere bel bağladığımızdır. O hâlde soru şu: Umuda sebep güveni size kim verebilir? Bir saniye sonrasını dahi kestiremeyen insan aklından çıkan hükümler size nasıl güven ve huzur dolu bir hayat sunabilir? Siz bakmayın, bilimsel verileri mesnet gösterip insan aklının her şeye kadirmiş gibi sunulmasına. Bu bilimsel seviyeyle örneğin sismik araştırmalar yapıp olası bir deprem haritası çıkarabilirsiniz ancak deprem riskinin en yoğun olduğu yerde bile, hiçbir bilim insanı depremin ne zaman gerçekleşeceğinin bilgisini size veremez. O hâlde insan kendine hayatın bilgisini tastamam sunacak, onun emin bir şekilde geleceğe umutla bakmasını sağlayacak başka bir bilgi kaynağına muhtaçtır. Sadece anlık ihtiyaçlarını değil, uzun vadeli ihtiyaçlarını da eksiksiz doyuracak bir bilgi kaynağına, Kur’an ve Sünnet’e ihtiyacı vardır. Daha doğrusu, herhangi bir eksiklik, acizlik ve muhtaçlığı bulunmayan ve bilginin asıl sahibine ihtiyacı vardır. İşte O, Allah *Subhanehu ve Teâlâ’*dır. O Subhanehu ve Teâlâ, insanı yaratıp ona hayatta ihtiyacı olan bilgiyi öğretendir. Nitekim şöyle buyurmuştur:

[وَعَلَّمَ اٰدَمَ الْاَسْمَٓاءَ كُلَّهَا ثُمَّ عَرَضَهُمْ عَلَى الْمَلٰٓئِكَةِ فَقَالَ اَنْبِؤُ۫ن۪ي بِاَسْمَٓاءِ هٰٓؤُ۬لَٓاءِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِق۪ينَ] “Allah, Âdem’e her şeyin ismini öğretti. Sonra onları meleklere sunup; ‘Dedikleriniz doğruysa, haydi bu şeylerin isimlerini bana söyleyin bakalım.’ dedi.”

Burada Âdem Aleyhi’s Selam nezdinde insanoğluna verilen; varlıkların özellikleri, onları tanımlama, özelliklerine göre isimlendirmeyi yapabilecek bilgi, yetenek ve akıldır. Varlığa isim verebilmek; onun ne olduğunu tanımak ve bilmektir. Bu bilgi ile insan onu nasıl kullanacağını bilir. İnsanoğlu bu yeteneği sayesinde hayatta ihtiyacı olan buluşlara imza atabilir.

Ancak insanın bu hayattaki ihtiyacı, sadece hayatını sürdüreceği maddi vesilelere sahip olmak değildir. Sosyal bir varlık olması nedeniyle, kendi dışındaki insanlara da muhtaçtır. Dolayısıyla diğer insanlarla tabii olarak gelişen ilişkilere ve hayatın her yönüyle ilgili -hayatta karşılaşılan ihtiyaçların giderilmesi ve sorunların çözümüne dair, hayatın bir yönüne ağırlık verip diğer yönlerini ihmal etmeden, ferdin ihtiyacını önceleyip toplumu ihmal etmeden, toplumun ihtiyaçlarını önceleyip ferdi ihmal etmeden toplumsal hayatı düzenleyecek- bir hayat nizamı, insanoğlunun asıl ihtiyacıdır. Çünkü hayatın huzur ve refahı, böylesi bir nizam yürürlükte olmasına bağlıdır. Dolayısıyla insanoğlu, hayat nizamı konusunda güveneceği, bel bağlayacağı esaslı ve kapsamlı bir hayat görüşünü doğru tespit etmiş olur. Bu hayat ve bu hayatın sonrası ile ilgili umudunun sürekli canlı kalacağı merkezi tespit etmiş olur. O da İslâm akidesi ve bu akideden fışkıran nizamlarla örülü, Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın Hatem’ül Enbiya olan Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem ile tüm insanlığa gönderdiği İslâm nizamıdır. Rabbimiz Subhanehu ve Teâlâ, tüm bu anlatılanları özetler nitelikte ve kimlerin hayatımızı kendi küçük hesapları uğruna dar ettiğini ve Allah’ın hükümlerinin uygulanmasından saptıran ve engelleyenlerin asıl düşmanlar olduğunu İbrahim Aleyhi’s Selam’ın diliyle bizlere öğretmiş ve şöyle ifade etmiştir:

[فَاِنَّهُمْ عَدُوٌّ لٖٓي اِلَّا رَبَّ الْعَالَمٖينَۙ اَلَّذٖي خَلَقَنٖي فَهُوَ يَهْدٖينِۙ وَالَّذٖي هُوَ يُطْعِمُنٖي وَيَسْقٖينِۙ وَاِذَا مَرِضْتُ فَهُوَ يَشْفٖينِࣕ وَالَّذٖي يُمٖيتُنٖي ثُمَّ يُحْيٖينِۙ وَالَّـذٖٓي اَطْمَعُ اَنْ يَغْفِرَ لٖي خَطٖٓيـَٔتٖي يَوْمَ الدّٖينِؕ] “İşte âlemlerin sahibi olan Allah’tan başka, onların hepsi benim düşmanımdır. O, beni yaratan ve bana doğru yolu gösterendir. Beni yediren ve içirendir. Hastalandığım zaman bana şifa verendir. Canımı alacak olan, sonra beni yeniden diriltecek olandır. Hesap günü hatalarımı bağışlayacağını umduğum yine O’dur.”[1]

O hâlde tek bel bağlayacağımız, güveneceğimiz ve umudumuzun sebebi/kaynağı Allah Subhanehu ve Teâlâ ve O’nun Rasulü Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem ile gönderip bizlere öğrettiği İslâm nizamıdır.

[اَللّٰهُ وَلِيُّ الَّذٖينَ اٰمَنُواۙ يُخْرِجُهُمْ مِنَ الظُّلُمَاتِ اِلَى النُّورِؕ وَالَّذٖينَ كَفَرُٓوا اَوْلِيَٓاؤُ۬هُمُ الطَّاغُوتُۙ يُخْرِجُونَهُمْ مِنَ النُّورِ اِلَى الظُّلُمَاتِؕ اُو۬لٰٓئِكَ اَصْحَابُ النَّارِۚ هُمْ فٖيهَا خَالِدُونَ] “Allah iman edenlerin velîsidir; onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlerin velileri ise sahte tanrılardır; onları aydınlıktan çıkarıp karanlıklara sokarlar. İşte bunlar ateşliklerdir, bunlar orada devamlı kalıcıdırlar.”[2]


[1] Şuara Suresi 77-82

[2] Bakara Suresi 257