Ümmetin Arasına Çizilmiş Zihinsel ve Fiziksel Sınırlar
05 Şubat 2024

Ümmetin Arasına Çizilmiş Zihinsel ve Fiziksel Sınırlar

Yaklaşık 4 aydır devam eden Yahudi varlığı “İsrail”in Gazze’deki katliamı, Müslümanların vahim vakıasını tekrar gözler önüne serdi.

30 binden fazla çocuk, kadın ve yaşlı Müslümanın, bombalar ve silahlarla şehit edilmesine ve son zamanlarda açlıktan, susuzluktan kaynaklanan ölümlere şahit olunduğu bu günlerde, vicdan sahibi herkes şunu soruyor:

Neden kimse bu zulümlere engel olmuyor?

Neden kimse kapıları açmıyor?

Neden herhangi bir siyasi güç, zalimlere hak ettikleri cevabı ver(e)miyor?

Yaşanan bu mezalime insanlık adına Batı’da bile yüzlerce eylem ve protesto ile tepki gösterilirken neden hâlâ İslam coğrafyası bu canilere haddini bildirmiyor.

Batılı kâfirler ve Yahudi varlığı bu katliamlara başlamadan önce, Müslümanların coğrafyasında ve zihinlerinde yaptıkları ameliyatlarla bugünlere zemin hazırladılar.

İslam'a göre Müslümanlar;

“bu ümmetiniz tek bir ümmet [Enbiya Suresi 92]

"birbirlerinin kardeşi” [Hadis]

“bir bedenin uzuvları gibi tek vücut” [Hadis] iken, Batılı kâfirler önce İslam akidesinin pak ve nezih fikirleri yerine kendi batıl fikirlerini vererek ümmetin zihin dünyasını kirletip vahdetini öncelikle fikren parçaladılar.

En tehlikeli fikirlerinden olan kavmiyetçiliği ümmetin aydınları(!) vasıtasıyla zihinlere zerk edip milliyetçilik fikrinin ümmet içinde yer etmesi için yerli işbirlikçileri eliyle çalıştılar.

Osmanlı devleti yüzyıllarca birçok ırkı, milleti İslam bayrağı ve düsturu ile bir arada tutmayı başarmışken 1789 Fransız İhtilali ile trend haline gelen milliyetçilik, ümmet arasına sokulmuş ve günümüze kadar da var olagelmiştir.

Zihinleri ulusal sınırlarla kuşatılmış Müslümanlar, yaşanan olaylara, katliamlara bu sınırların izin verdiği kadar tepki gösterebilmeler bugün.

Asırlarca İslam kardeşliğiyle bir arada yaşamış ümmet;

“şunlar Arap”, “bunlar Kürt”, “onlar Afgan”, “bizi arkamızdan vurdular”, “toprak sattılar” gibi asılsız ve tutarsız fikir ve söylemlerle Batı'nın işgalini kolaylaştırdılar, katliamlarda onlara cesaret verdiler.

Filistin, Suriye, Irak, Doğu Türkistan vd. beldelere gösterilen reaksiyonlar, bu minvalde olunca da hep etkisiz ve sonuç vermez bir durum ortaya çıktı.

Oysa İslam kardeşliği, hukuku, hiçbir sınır tanımadan yardıma koşmayı, zulme engel olmayı emrederken namaz ehli, İslam'a iman etmiş birçok Müslüman zulme bu gerekçelerle sessiz kalmayı tercih ettiler.

Kapitalist kâfir Batı, bu parçalanmışlığı fırsat bilerek bir çok İslam beldesini işgal etti; servetlerini çaldı, namusları kirletip milyonlarca Müslümanı katletti.

İslam akidesi temelinde kardeş olan Müslümanları, milliyetçilik ile zihnen parçalayan Batı, ümmetin siyasi otoritesi olan, birliğini tesis eden Hilâfet’i ilga ederek fiziksel olarak da parçalamış oldu. Tek Devlet, tek ümmet olan Müslümanlar, 50 küsur devletçiğe bölündü. Suni ve ulusal sınırlar ile aynı bütünden kopartılıp birbirlerine düşman edildiler.

Bölgesel rejimlerin hepsi, Batılı efendilerini razı etme yarışına girdiler. Ümmetin dininden, hassasiyetin uzak, Batılı normlar üzerine politikalar benimsediler ve nihayetinde kâfirlerin aç kurtlar gibi İslam coğrafyasına saldırıları, Hilâfet’in ilgasından sonra durmadan devam etti.

Ve şimdi başta sorulan sorulara cevap vermeye çalışırsak şunu söylememiz icap eder:

Eğer gerçekten Gazze'ye ve diğer İslam beldelerine yardım etmek istiyorsak, bu ancak bize çizilen bu ulusal sınırların kaldırılması ve bizi yeniden tek çatı altında birleştirecek İslami yönetim, Hilâfet’in ikamesi ile mümkündür.

Ümmetin canını, kanını, namusunu ve topraklarını koruyabilmesi için, İslam akidesine sımsıkı sarılıp siyasi otoritesini tesis etmesi tek ve yegâne geçerli yoldur. Yaklaşık 13 asır dünyaya yön vermiş bir ümmet olan Müslümanların son yüzyılda yaşadığı bu cendereden kurtulmasının ve mezalime son verebilmesinin başka bir yolu yoktur.

“İmam kalkandır; onunla korunulur, onun ardında savaşılır!” [Hadis]