Laik Eğitim Sistemi Asla ‘Elmastan Değerli’ Olmadı!
30 Eylül 2017

Laik Eğitim Sistemi Asla ‘Elmastan Değerli’ Olmadı!

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan “Bizim zamanımızda TEOG mu vardı” ve “TEOG kaldırılsın” dedikten iki gün sonra TEOG’u kaldırdığını açıklayan Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz üzerinde durulması gereken bir açıklama yaptı ve dedi ki: “Bizim doğalgazımız, petrolümüz, elmas madenimiz yok ama elmastan değerli bir eğitim sistemimiz var…”

Yazımın başında belirteyim; üç çocuğu olan ve 3’ü de sırasıyla ilköğretim, lise ve üniversitede okuyan bir öğrenci velisiyim. Dolayısıyla eğitimde yaşanan problemleri birebir yaşamış/yaşayan biriyim. Bu izahattan sonra gelin geçmişten günümüze kısa bir yolculuk yaparak Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitim sistemini inceleyelim. Bakalım laik devletin seküler eğitimi gerçekten elmastan daha değerli mi, görelim.

Cumhuriyetle birlikte Milli Eğitim Bakanlığı (MEB)’na atanan ilk isim İsmail Sefa Özler (30 Ekim 1923-6 Mart 1924) olmuş. Laik-Seküler eğitimi elinde tutan Milli Eğitim Bakanlığı, tarihi boyunca en çok bakan atanan yer. Öyle ki; 94 yıllık Cumhuriyet tarihinde MEB, 76 bakan değiştirmiş. Görev alan bakanların görev sürelerini incelediğimizde kritik veriler ortaya çıkıyor. 1930’da MEB’in başına geçen Refik Saydam, 17 Eylül-27 Eylül 1930 arası “10 (on) gün” gibi “kısacık” dönem görev yapmış bir bakan. Daha sonra gelenler de pek farklı değil; 1 ay gibi çok kısa süre görevde kalanlar olduğu gibi, 2 ay ile 2 yıl arasında görevi sürdürenler de olmuş. Eğitim sistemi elmas madeni gibi kıymetli ki, bundan herkes faydalansın diye düşünülmüş sanırım. Zira 1923’ten 2000’li yıllara kadar da sonuçlar birbirinden farklı değil.

2002’de yönetime AK Parti geldi. AK Parti döneminde 6 bakan değiştiren Milli Eğitim’e, ilk Erkan Mumcu atandı ve 4 ay görevde kaldı. Arkasından göreve gelen Hüseyin Çelik, 6 yıl görev yaparak Cumhuriyet döneminin en uzun süre görevde kalan bakanı olarak tarihe geçti. Nimet Çubukçu 2 yıl, Ömer Dinçer 1,5 yıl, Nabi Avcı 3,5 yıl ve son olarak 24 Mayıs 2016’da Milli Eğitim Bakanlığı’na getirilen İsmet Yılmaz, halen görevine devam etmekte.

Türkiye’nin laik düzene geçmesinden sonra her eğitim döneminde yaşandığı gibi AK Parti döneminde de göreve gelen her bakan, eğitim müfredatı üzerinde değişikliklere gitti. Hiçbir hükümet ve bakan, “oturalım, gelecek elli yılın, yüz yılın eğitim projesini hazırlayalım” demediler. Eğitim, deneme-yanılma yöntemiyle, yap-boz tahtasına çevrildi. Büyük paralar harcanarak reklam edilen projeler, bir bir uygulamadan kaldırıldı. Uygulamaya konan projeler de eğitime bir katkı sağlamadığı gibi daha çok kafaların karışmasına, öğrencilerin ve velilerin mağduriyetine sebep oldu.

Türkiye’de din ile eğitim arasındaki ilişkiyi, büyük ölçüde devletin din ile ilişkisi, dine bakışı belirliyor. Rejimi elinde tutan jakoben elitler, Cumhuriyet rejimiyle birlikte İslam’a karşı laik eğitim sistemini halka dayatarak Müslüman halkın inançlarını yok saydı. Şurası bir hakikattir ki; Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren laiklik akidesi üzerine bina edilmiş devletin tekelinde olan eğitim sistemi, tek tip insan yetiştirmeyi kendisine hedef edinmiştir.

Yine Seküler Eğitim Sistemi, insan fıtratında var olan yaratıcıya tapınma özelliğini tırpanlayarak, genç beyinleri insanın vakasına aykırı olan Darwin teorisi üzerinden maymun soyundan geldiğine inanmaya zorladı. Laik eğitim, insanın algılama sınırları dâhilinde olan “insan-hayat-kâinat” (varoluş hakikatleri, varlık sebepleri, akıbetleri) hakkında aydın bir düşünce ortaya koyamadığı gibi bunların esası üzerinde düşünmeyi hayattan ve tartışmaktan da uzaklaştırdı. Akide bağlamında “Laiklik” ve “İslam”ı hiç konu etmedi. Bunları konuşulmaz kıldı.

Seküler eğitimin Darwin teorisinde olduğu gibi öğrencileri aldattığı bir diğer konu laiklik ve demokrasinin kavramsal çerçevesi oldu. Mesela, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersi 7. Sınıf öğrencilerine laiklik, “Din ve vicdan özgürlüğünün garantisidir” şeklinde verildi. Aynı şekilde demokrasinin tarifi yapılırken o sadece “seçme ve seçilme hakkı” olarak gösterildi. Oysa laiklik ve demokrasinin aslı bunlar değildir.

Laiklik; din ve devlet işlerinin ayrılması suretiyle yaratıcıya ait olan kanun koyma yetkisinin yaratıcıdan alınarak, Allah’ın yarattığı ve kulu olan beşere verilmesi anlamını taşır. Demokrasi ise, Kapitalizmin uygulama metodu ve Batı’ya has bir yönetim sistemidir.

İşte bu eğitim sistemi, bunlar gibi Batı’ya ait binlerce bozuk düşünceyi maalesef Müslümanların evlatlarına, genç beyinlere yerleştirerek İslam’dan uzak bir nesli oluşturmak üzere Batılıların teşviki ile programlandı. Sıklıkla yapılan bu müfredat değişiklikleri gençlerin hayrı, İslamî zihniyetlerinin oluşması için değil de onlarda seküler düşünceyi daha fazla yerleştirmek için yapılan hamleleridir. Fakat bu değişiklikler topluma “uluslararası standartlara ulaşma” adı altında lanse edilmektedir.

Türkiye’de laik rejim tarafından başta eğitim olmak üzere, medya (tv-gazete), sinema, tiyatro, dergi-kitap ve radyolar aracılığıyla toplum topyekûn kuşatıldı. Batılı yaşam tarzı özendirildi. İslamî kimlikten uzaklaştırılan Müslümanlar, Batı’nın taklitçisi haline getirildi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni akademik yılın açılış töreninde yaptığı konuşmada, Milli Eğitim Bakanı İsmet Yılmaz’ın “Elmas’tan değerli” dediği eğitim sistemini eleştirerek, “iki alanda arzu ettiğimiz gelişmeyi sağlayamadık bunlar eğitim ve kültürdür” dedi. Bir ülke düşünün ki, aynı partiden iki yönetici -biri eğitim bakanlığının başındaki en yetkili isim diğeri ise ülkenin başındaki en yetkili kişi- bunlar, birkaç gün arayla birbirine tezat iki ayrı açıklama yapıyorlar. Ülkenin en önemli konularından biri olan eğitim hakkında ortaya çıkan bu tezatı varın, alt kademedeki yetkili, müdür, öğretmen, öğrenci ve velilerde oluşan yansımalarını bir de siz düşünün. Kim bilir bu kişiler nasıl bir karmaşanın içerisindedirler.

90’lı yıllarda uygulanan Kredili Geçme Sistemi, 95’li yıllarda 8 Yıllık Kesintisiz Eğitim hayata geçirildi. AK Partinin iktidarı döneminde Eğitim-Öğretimde; İlkokul ve ortaokul düzeyinde 17, lise düzeyinde 24, imam hatip ortaokulu ve imam hatip lisesi düzeyinde 10 olmak üzere toplam 51, sınıflar esas alındığında 176 müfredat yenilendi. Sınav sistemi tam 5 kez değişti. Sınavları ve dershaneleri kaldırma, SBS, tablet projesini hayata geçirme ve 4+4+4 ve TEOG gibi çetrefilli konular da yine AK Parti döneminde yaşandı. Bütün bu hatalı uygulamalar 18 milyon öğrencinin geleceğini etkilediği gibi çocuğunun geleceğinden endişe eden velilerin sıkıntılarını da kat be kat artırmaktadır.

Görüldüğü gibi Sayın Bakan, Türkiye’nin doğalgazı, petrolü yok ama ne yazık ki laik yönetim anlayışıyla Türkiye’nin “elmastan değerli” bir eğitim sistemi de asla olmamış!