Zaman, Çaresizler İçin Sona Erdi…
11 Haziran 2017

Zaman, Çaresizler İçin Sona Erdi…

İslam Ümmeti’nin tarihinde iki büyük sarsıntı, izlerini bugün dahi en yüksek dozda hissettiğimiz acıları doğurdu: 3 Mart 1924 Hilafet’in ilgası ve 15 Mayıs 1948 “İsrail”in kurulması…

İslamî kitle ve cemaatlerin, bu sarsıntıların etkisini azaltmak, yok etmek ve yeniden Müslümanların izzetli günlere kavuşmasını sağlamak adına ciddi çalışmalar içine girdikleri bu sarsıntıların ikincisi, “Büyük Felaket” anlamına gelen “Nekbe/Nakba” diye anılır.

İngilizlerin sinsi planlarıyla Ümmetin bağrında, kutsal Filistin topraklarında var edilen bu gasıp varlık, bugün de Avrupa ve özellikle de Amerika’nın himayesinde kendisine yaşam alanı buluyor.

İslam ümmetinin kalbinde bir fitne ateşi, bir çıban olarak var edilen “İsrail”, Filistinli Müslümanlar için olduğu kadar Şam beldesi diye maruf bölge üzerinde de bir fitne unsuru olarak Ümmetin başına bela edilmiştir.

Nekbe'de Filistin topraklarının büyük bölümü işgal edildi, sistematik katliamlarla binlerce Filistinli öldürüldü, bir milyona yakın kişi vatanından sürüldü, 675 köy yok edildi ve bazı kentler Yahudileştirildi.

Hain yönetimlerin ve ihanet içindeki örgüt liderlerinin de katkılarıyla Filistinli Müslümanlar öz yurtlarında garip, öz vatanlarında parya durumuna düşürüldüler. Bugün de kardeşlerimizin, bacılarımızın necis Yahudi askerleriyle katledildiği haberleri geliyorsa elbette bunların müsebbibi, koltukları uğruna Müslümanları satan ihanet içindeki yöneticilerdir. İslam’ın izzetli nizamından yüz çevirerek Batılı Demokratik ilkelere tevessül eden liderliklerden tutun da, ihanette yüzsüzlüğün zirvesinde olan Laik temsilcilere kadar Filistin’i bir girdaptan bir başkasına sokan yöneticiler…

Aynı şekilde Keşmir’de de Müslümanlar Hindistan güçleri tarafından katledilirken, Pakistan yöneticileri şu günlerde Hindistanlı yöneticilerle el sıkışıp onlara güler yüz gösteriyorlar. Üstelik bir kaç gün önce oruçlu Müslüman bir kadın Hindistan’ın Bijnor eyaletinde trende seyahat ederken bir polis memurunun tecavüzüne uğramışken…[1]

Allah korkusundan zerre yok anlaşılıyor fakat insan yine de umuyor ki kuldan utansınlar. O da yok maalesef…

Bugün Müslümanlara ait olması gereken Keşmir’in, ABD-İngiltere arasındaki nüfuz mücadelesinde bir enstrüman olarak kullanılması, ihanet içindeki Pakistan yöneticilerine bir yüzkarasıdır. Müslümanların kanları ellerine bulaşmış olduğu halde Hindistan Başbakanı ile görüşmeye oturması ise Pakistan yönetiminin içerisinde bulunduğu ihaneti ifşa etmektedir. Zira Keşmir’in İslam toprağına bağlanması uğrunda canlarını veren Müslümanların katilleriyle el sıkışmak, zillet değilse nedir!

Zillet demişken… Suudi Arabistan öncülüğünde Katar’a yönelik olarak başlayan yalnızlaştırma girişiminden şunu anlayabiliyoruz ki bu zalim ve hain yöneticiler, sömürgeci kâfir devletlerin emri ile iş tutmaktadırlar. Bir taraftan tavşana kaç diyen sömürgeci efendiler, diğer taraftan da tazıya tut, demekteler. Türkiye yönetimi ile Katar arasındaki muhabbet bir bakıyorsunuz Suudi’yi hainlerin başı ilan edivermiş… Hâlbuki daha düne kadar “İslam(!) Ordusu”nun iki başlı kartalından biri Türkiye, diğeri Suudi Arabistan idi… Varın siz düşünün şimdi, tavşan kim, tazı hangisi?

İhanetler saymakla bitmiyor maalesef Müslümanların beldelerinde… Suriye, Arakan, Doğu Türkistan ve daha nicesi… Hepsi de bugünkü yöneticilerin ihanetleriyle, kâfirlerin insafına terkedilmiş mazlum coğrafyanın cüzleri… Hepsi de gözlerini Müslümanların ihlaslı dava adamlarına dikmiş bekleşen, mustazaf ümmetin fertleri…

O halde işte Ramazan ve işte biz… İşte Müslümanların özlemle beklediği o müthiş fırsat… İşte rüştü ispat için ortaya konmuş imtihan…

Öyleyse tembelliğe ve ye’se kapılma zamanı değil bu zaman; azimleri bileme ve gayretleri arttırma zamanı! Yok sayılan, kaale alınmayan bir Ümmeti diriltmenin, ayağa kaldırmanın zamanı! Çünkü bu ümmette hayır var; hayat var!

Bugün her zamankinden daha fazla inanmak ve çalışmak zorundayız. Çünkü başka bir ihtimal yok! Zaman, çaresizler için sona erdi. Ama bizim bir çaremiz var; daha doğrusu tek çaremiz var: Hilafet!

İşte buna olan inancımızda zedelenme varsa, Allah’ın vaadini ve Rasulullah’ın müjdesini yeniden hatırlamalı ve Allah’ın nusretine olan imanımızı cilalamalıyız. Şunu unutmamalıyız ki: Allah, sabr(la amel)edenlerle beraberdir.


[1] https://www.facebook.com/KdKdnKollari/photos/a.412575992167769.92643.412376145521087/1356332244458801/?type=3&theater