Yeter Artık!..
13 Aralık 2016

Yeter Artık!..

Öncelikle İstanbul Beşiktaş’ta emniyet mensupları ve sivillere dönük bu menfur saldırıyı lanetliyorum. Ölenlere Allah’tan rahmet, yaralılara acil şifalar ve yakınlarına da sabr-ı cemil diliyorum.

Gün geçmiyor ki Müslümanlara dönük bir katliam haberi duyulmasın… Her gün ama her gün, hatta her saat, her dakika, her saniye Müslümanlar katledilmekte, kanları oluk oluk akıtılmaktadır. İstanbul’da, Halep’te, Musul’da, Doğu Türkistan’da, Myanmar’da, Keşmir’de ve diğer İslami beldelerde… Ve tüm bu yaşananlar karşısında ümmetin başındaki yöneticilerin suskunluğu ya da cılız açıklamaları gerçekten canımızı sıkmaktadır. Yine bir terör olayı ve katledilen masum canlar… Film aynı. Senaryoyu yazanlar aynı. Aktörler değişse de fakat oyuncular aynı. Yeter artık! Allah aşkına bu olayları bitirecek içinizden aklı başında “raşid” bir adam yok mu? Canımız yanıyor. Yüreğimiz kan ağlıyor. Bakınız! Yaklaşık son kırk senedir söylenen sözlere, yapılan açıklamalara; aynı sözler… aynı lakırdılar… aynı terennümler…

“Terörün kökünü kazıyacağız… Teröre asla boyun eğmeyeceğiz… Demokrasi mücadelemiz devam edecek… Terörü lanetliyoruz… Bu eylemleri yapanlar kesinlikle cezasız kalmayacak vs.” Fakat ne bu sözler, ne bu açıklamalar bu olayları sona erdirdi ne de şimdiye kadar gelen hükümetler bu sorununun kökünü kazıyamadıkları gibi ateşi de söndüremediler.

Aslında bu menfur saldırı meydana gelmiş olmasaydı, Halep’le ilgili bir yazı kaleme almayı düşünüyordum. Ümmetin başındaki yöneticilerin ordularını seferber etmediklerinden, Müslümanları kâfir Rusya’nın, mezhepçi İran’ın, onun Lübnan’daki partisinin ve zalim Esed’in insafına(!) nasıl terk ettiklerini yazacaktım. Halep’in ölmediğini, Allah’ın izni ile küllerinden yeniden dirileceğini ve zulüm karşısında harekete geçmeyen bütün bir insanlığın öldüğünü yazacaktım. Yine bununla birlikte 15 Temmuz darbe girişiminde bütün halkı sokağa dökmek ve yine aynı zamanda son günlerde yaşanan ekonomik krizi atlatmak için toplumun nasıl seferber edildiğini, buna mukabil Müslüman kardeşlerinin yardımına koşmak için orduların niçin seferber edilmediğini zikredecektim. Türkiye Suriye’ye dönük ‘Fırat Kalkanı Operasyonu’nu’ başlatırken Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hadisinde beyan ettiği üzere “İmam bir kalkandır. O’nun arkasında savaşılır ve Onunla korunulur’’ hadisini zikredip aslında tüm İslam Ümmeti’ni sömürgeci kâfirlerin bütün saldırılarından koruyacak olan bu kalkan görevinin niçin yerine getirilmediğini sorgulayacaktım. Ya da bu operasyonu “Şam Kalkanı, Halep Kalkanı, Musul Kalkanı, Keşmir Kalkanı, Doğu Türkistan Kalkanı, Myanmar Kalkanı’’ olarak niçin isimlendirmediklerini beyan edecektim. Fakat bu son menfur saldırı, bu konuyu daha detaylı bir şekilde ele almamı engelledi.

Tekrardan bu saldırı eylemine dönecek olursak; biz her zaman söyledik, yine söylüyoruz ve söylemeye de devam edeceğiz. Bu tür olaylar karşısında Hükümet’in nasıl bir tavır alacağını her platformda anlattık. Yine bıkmadan, usanmadan anlatmaya devam edeceğiz. Fakat Hükümet her zaman olduğu gibi bu defa da uyarılarımızı ve nasihatlerimizi dinlemedi. Her defasında kulak ardı etti.

Biz yine söylüyoruz: Bu şekilde bir politika ile bu işin kökü kazınmaz. Bu tür terör eylemleri bitmez. Hükümet bu olayları kesin ve köklü bir şekilde çözmek istiyorsa ve gerçekten bu konuda samimi ise, ilk olarak atacağı adım, başta Amerika ve İngiltere olmak üzere sömürgeci kâfirlerle olan diplomatik ilişkilere hemen son vermelidir. Onlarla imzalanan ikili stratejik güvenlik(sizlik) anlaşmalarını hemen yırtıp çöpe atmalıdır. Onların elçilik ve konsolosluklarının kapısına bir daha açılmamak üzere derhal kilit vurmalıdır. NATO, BM ve buna benzer kuruluşlardan üyeliklerin derhal çekilmelidir. AB ile yapılan müzakerelerin hemen bitirilmelidir.

İktidar kanadından gelen ilk açıklamalar, “bu hain saldırıyı gerçekleştirenin PKK olduğunu göstermektedir” şeklinde. Ki bizim kanaatimiz de o yöndedir. (Bu satırları yazarken bu saldırıyı TAK’ın üstlendiği haberi ajanslara düştü) O halde PKK’yı besleyenin, büyütenin ve lojistik destek sağlayanın başta Amerika ve İngiltere olmak üzere AB’nin olduğunu bilmiyor musunuz? Biz adımız gibi eminiz ki çok iyi biliyorsunuz. Peki, halen niçin bu devletlerle olan ilişkinizi devam ettiriyorsunuz? Bu tür hain saldırıların arkasında bu devletlerin olduğunu niçin açık bir şekilde ilan etmiyorsunuz? Hükümet de çok iyi bilmektedir ki başka bir devletin istihbarat desteği olmadan bu tür eylemler gerçekleştirilmesi mümkün değildir.

Her ne zaman yeni anayasa ve başkanlık sistemi tartışmaları gündemi meşgul etse, bu tür eylemlere şahit olmaktayız. Özellikle İngiliz medyasını takip eden bir kişi için bu saldırının ipuçlarını orada görmesi mümkündür. Yine gündemde yeni anayasa ve başkanlık sisteminin tartışıldığı bu günlerde, böyle menfur bir saldırının gerçekleştirilmesi tesadüf olmasa gerek. Nitekim yeni anayasa ve başkanlık metninin Cumartesi günü Meclis’e sunulduktan hemen sonra, bu eylem gerçekleştirilmiştir. Bu tezimizi güçlendirecek bir başka husus da şudur: İngiliz yayın organı Financial Times, Beşiktaş’ta gerçekleşen saldırının ardından yayınladığı yazıda saldırıyı, Türkiye’de yaşanan yeni anayasa ve başkanlık sistemi tartışmaları ile ilişkilendirerek “Saldırı, AK Parti’nin Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlığını güçlendirecek ve 2029 yılına kadar ülkeyi yönetmesine imkân tanıyacak yeni anayasa taslağının kamuoyu ile paylaşmasından saatler sonra gerçekleştirildi” dedi. Bu da şu demek oluyor (ve biz bunu senelerdir söylüyoruz): Şayet AK Parti yeni anayasa ve başkanlık sistemini Meclis’ten geçirecek bir çoğunluğa sahip olur ve referandumdan da geçirmeyi başarır ise, işte o zaman bu, İngilizlerin Türkiye üzerindeki etkisinin sonu olur, demektir. İngilizler için büyük bir kayıp demektir. Türkiye üzerinde nüfuz alanlarının ciddi anlamda zayıflaması ve Amerikan hâkimiyetinin artması demektir. Bundan dolayı İngilizler bunu engellemek için tüm meşru ve gayrimeşru enstrümanları kullanmaktadır. Meşru olarak CHP eliyle siyasî alanda mücadele verirken, gayrimeşru olarak da PKK içerisinde kendisine bağlı olan “TAK” gibi bazı gurupları harekete geçirerek, bu tür eylemleri gerçekleştirmektedir. Ayrıca bu saldırıda direkt olarak Emniyet mensuplarının hedef alınması dikkat çeken diğer bir husustur. Emniyet’e dönük bu tür eylemlerin gerçekleştirilmesinin hedefi ise, muhtemelen 15 Temmuz darbe girişiminde emniyetin vermiş olduğu tepki ve devlet kurumlarında ve özellikle de ordu içerisinde ulusalcılara yönelik tasfiyelerin bizzat Emniyet güçleri tarafından gerçekleştirilmiş olmasıdır. Yine bununla birlikte toplum içerisindeki infiali daha da artırmak ve toplumun devlete karşı tepkisini yükseltmek içindir. İşte bu saldırı, buna tepki olarak verilen bir mesaj olabilir. Yani İktidar’a, “bu tasfiyelerde daha fazla ileri gitme” denilmiş olunabilir.

Bununla birlikte İngilizlerin bu tür saldırıları, son senelerde daha da artmış gözükmektedir. İlk olarak Gezi ve Kobani olaylarıyla başlayan, hendek siyaseti ve 15 Temmuz darbe girişimi ile devam eden bir sürecin olduğunu görmekteyiz. Fakat İngiliz ve onların buradaki siyasi uzantıları şu ana kadar yeni anayasa ve başkanlık sistemi sürecini bazen aksatmış veya uzatmış olsalar da başarılı oldukları söylenemez. Aslında AK Parti tüm bu yaşananların arkasında İngilizlerin olduğunu ve onların buradaki yerli maşalarını ve taşeron örgütlerini gayet iyi bilmektedir. Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın farklı zamanlarda gerek Lozan anlaşması ile ilgili yapmış olduğu açıklamalar olsun ve gerek Kurtuluş Savaşı ve Kut-ül Amara’ya vurgu yapması olsun, İngilizlere dönük bir mesaj olarak değerlendirilmesi mümkündür. Bundan dolayı İktidar, bu tür İngiliz ayak oyunlarının önüne geçmek için, yeni anayasa ve başkanlık sistemini her ne pahasına olursa olsun bir an önce gerçekleştirmek istemektedir. Çünkü İngilizler bu durumu sistem değişikliğinden daha ziyade bir rejim değişikliği olarak görmektedir. Yani bir bakıma her iki taraf için de bu mesele artık ölüm kalım meselesi haline gelmiştir. Dolayısıyla İngilizler ve onun buradaki siyasi uzantıları toplumda bir kaos, korku ve istikrarsızlık meydana getirmek için terör olaylarını tırmandırmışlar ve tırmandırmaya da devam edecekler gibi gözükmektedir. Diğer taraftan ise önümüzdeki günlerde özellikle de CHP bu durumlardan dolayı yine AK Partiyi suçlayacak, “yeni anayasa ve başkanlık sisteminden vazgeç” diyecektir.

Fakat tüm bu olup bitenlere rağmen her iki tarafında unuttukları ve hesaba katmadıkları bir mesele daha vardır. O da İslam Ümmeti ve toplum içerisinde İslamî duygular ve bu toplumun İslam’a olan düşkünlüğüdür. Nitekim biz bunu 15 Temmuz darbe girişiminde gördük. İşte bu durum bütün bu oyunları bozacaktır Allah’ın izni ile… Ne köhnemiş İngiliz parlamenter sistemi ne de Amerikan ürünü olan başkanlık sistemi bu tür meseleleri asla çözemeyecektir. Kesin ve köklü çözüm ise ancak ve ancak İslamîk hükümleri tatbik edecek, beşeri batıl sistemleri kökünden kazıyıp atacak olan ve bu tür hain eylemlerin yapılmasına asla müsaade etmeyecek olan Raşidî Hilafet Devleti’nin kurulmasıdır.