MEB’nın Cihat Tarifini Konuşalım mı?
28 Temmuz 2017

MEB’nın Cihat Tarifini Konuşalım mı?

Bugün Batı dünyasının “aşırı eğilimler” “İslamî radikalleşme” veya “terörle mücadele” adı altında İslâm’ın yeniden canlanmasını engellemek için canhıraş bir şekilde çalışma yaptığını hepimiz çok iyi biliyor ve görüyoruz. Batılılar İslâm beldelerindeki hegemonyalarını muhafaza etmek ve Müslümanları baskı altında tutmak için birçok yola başvurdular. İşgaller gerçekleştirdiler, iç karışıklıklar oluşturdular, mezhep karşıtlığı üzerinden ülkeleri ve halkları karşı karşıya getirdiler. Bunların hiçbirisi Müslümanların değerlerini ve tarihlerini yok saymaları için yeterli olmadı, yani başarı sağlayamadılar.

Bu üslupların yanında fikrî ve kültürel yozlaşmanın oluşmasını sağlamak için eğitimin laikleşmesini amaçladılar ve bunun için de İslam beldelerindeki müfredatlar ile oynamaya başladılar. Mesela geçmişte düzenli olarak dinlerarası diyalog konferansları ile İslâm beldelerinde müfredat değişikliği önererek dinlerarası ilişkileri sıkılaştırmak istediler.

İslâm dünyasındaki eğitim sistemlerini laikleştirme gündemi son yıllarda daha da şiddetlendi. Gerçekten de, inceleyen herkes bu müfredat değişikliklerinin sinsice yayılan özellikle de gençliğin dimağlarına nüfuz eden gizli bir hastalık olduğunu görecektir. Bu müfredat değişikliği dalgası tüm İslâm beldelerine ve bilhassa İslâm medeniyetinin merkezi olan Arap dünyasına sözde “aşırı eğilimler”, “terör” ve “radikalizmle” mücadele adı altında ulaşmakta ve bize ait olan değerleri silip süpürmektedir. Müfredatlarda en fazla değişikliğe maruz kalan kavram “cihat” kavramıdır. Örneğin, en son Suud ve Fas devleti eğitim müfredatlarından cihadı çıkardılar. Türkiye ise tam tersine bugüne kadar müfredata koymadığı, hatta literatürde hiç duymak istemediği cihat kavramını müfredata ekledi.

Milli Eğitim Bakanlığı (MEB)’nın hazırladığı ve kamuoyu ile paylaştığı ilköğretim, ortaöğretim ve lise ders müfredatının tanıtım toplantısında Milli Eğitim Bakanı İsmet YILMAZ müfredatta olmayan “cihat” kavramının yeni müfredata eklenmesini şu şekilde açıkladı: “Cihat, bizim dinimizde bir unsur, dinimizde var. MEB’nın görevi her kavramı hakkıyla, olduğu gibi doğru şekilde öğretmektir. Yanlış olarak algılanan, görülen veya öğretilmiş olan şeyleri düzeltmek de bizim vazifemizdir” Cihat kavramının Milli Eğitim müfredatına girmesini sorgulayan ve niçin konulduğuna anlam veremeyen laiklere karşı ise bakan YILMAZ şu cevabı veriyor: “Kafanızda bir soru var, cihat kavramını niçin öğrencilerin öğrenmesini istiyorsunuz? Cihadın gerçek anlamı ülkenizi sevmektir, vatanınızı sevmektir, milli birlik ve beraberliğe hizmet edecek her ne gerekiyorsa o konuda faaliyet göstermektir. Kırmak, dökmek, savaşmak bunun içine girmez. Dolayısıyla cihadın ne olduğu ve ne olmadığının öğretilmesinin de bizim bakanlığımızın asli görevleri arasında olduğunu düşünüyoruz.”

Milli Eğitim Bakanlığı’nın asli görevi gerçekten kavramları hakkıyla olduğu gibi öğrencilere öğretmek olsaydı, demokrasiyi tanımlarken onun okulda sınıf başkanı seçimi gibi bir şey olduğu yalanı ile ilköğretim öğrencisi çocukları kandırmamış olması gerekirdi. Demokrasinin bir düşünce ve yönetim sistemi olduğunu ve bunun kaynağının da kâfir Batı olduğunu anlatırdı. Demokrasinin geldiği toprakların ecnebi Batılı topraklar olduğunu ve ondan katiyen uzak durulması gerektiğini anlatır ve öğrencileri doğru bilinçlendirirdi. Ama öyle yapmadı, kavramlar üzerinde mugalatalar oluşturdu, aynen cihat kavramında yaptığı gibi.

Kuruluş yıllarından bugüne Türkiye’de Laik Kemalist iktidarlar, cihat kavramını resmî olarak eğitim müfredatlarına koymadılarsa da kafaları bozuk ilahiyatçılar ve sosyologlar üzerinden cihada bir tarif yükletmeyi de ihmal etmediler. Kavramı aslından ve zemininden saptıran bu kişiler, cihadı lügat anlamında (ceht etmek, çalışmak, gayret etmek) anlamlarına sıkıştırıp durdular. Adeta bu kavrama eziyet, işkence ettiler. Ama İslam dünyası bu kültürel işkenceye de yenilmedi. Çünkü İslam cihada net ve açık bir şer’î tarif yüklemiştir. Cihat; İslam’ın davetinin diğer topraklara yayılmasındaki maddi engellerin ortadan kaldırılması için kıtal yani savaş yapmaktır. Bu işi ise bizatihi İslamî Devlet yapar. Peki, Devlet’in olmadığı yani Halife’nin olmadığı bir dönemde cihat var mıdır, sorusunun cevabı nedir? Evet, vardır, ancak oradaki cihat İslam topraklarından bir parça Batılı kâfirler tarafından işgal edilirse o toprakta yaşayan tüm Müslümanların kâfirlere karşı savaş ile mukabelede bulunmalarıdır ve bu da cihattır. Hülasa İslam, cihadın kıyamete kadar bitmeyip devam edecek farz bir amel olduğunu söylemiştir. Müslümanlar onların kafa karıştırıcı tariflerini değil, İslam’ın yüklediği bu net ve açık tarifi aldılar. Kâfirler işgal ettikleri beldelerde Müslümanların direnç ve azmi ile karşılaşınca cihadı aslından saptırmak için ellerinden geleni yaptılar. Yerli işbirlikçiler, işgal edilen mübarek beldelerde yaşananlara kayıtsız kalınca da Müslümanlar geçmişte kâfirlerin hakkından gelen kuvveti yani cihadı özler oldular.

Bir yandan Batı’nın “Hilafet” ve “cihat” kavramı üzerinden yürüttüğü kara propaganda başarısız oldu diğer yandan da yerli işbirlikçilerin bu gayretleri sonuçsuz kaldı. Durum böyle olunca Türkiye şimdi 15 Temmuz darbe girişimi sürecinin atmosferini de fırsat bilerek daha milliyetçi, vatancı -kendi tabiri ile- “yerli” değerler üzerinden cihada başka bir anlam yüklemek zorunda kaldı. Cihadı klasik devlet literatürü ile tarif etti ve şöyle dedi: “Cihat vatanı sevmektir”. Yıllarca “Vatan sevgisi imandandır” sözünü hadis diye anlattılar, şimdi bir tık daha ileri giderek “cihat, vatanı sevmektir” diyorlar. Bende şimdi Milli Eğitim Bakanlığı’nın müfredata koyduğu bu cihat tarifine tek bir söz söylemeyen akademisyenlere, alimlere ve özellikle de Diyanet İşleri Başkanlığı’na, Sayın Mehmet GÖRMEZ hocaya soruyorum; eğer cihat vatanı sevmek olsaydı, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem vatanını (Mekke’yi) terk eder miydi? Eğer cihat vatanı sevmek olsaydı, Rasulullah ne diye uzak bir beldeye (Medine’ye) hicret etti o zaman? Sizler de çok iyi biliyorsunuz ki Rasulullah hicret sonrası kâfirlere karşı verdiği ilk üç savaşı Medine’de iken yapmıştır. Bu ne yaman çelişki o halde? Soruyorum; cihadın tarifi nedir? Ceht etmek mi, gayret etmek mi, mücadele etmek mi? Yoksa vatanı sevmek mi? Ceht ve gayret etmek, vatanı sevmek cihat ise Mekke’yi bırakıp Medine’ye hicret eden Rasulullah size göre ceht ve gayret etmeyen, vatanını sevmeyen, dolayısıyla korkup kaçan ve cihadı terk eden bir Peygamber mi?

Milli Eğitim Bakanlığı’nın eğitim müfredatına cihat kavramının eklemesini tehlikeli olarak gören laik kafalılar da yok değil. 25 Temmuz Salı günü Habertürk Televizyonu’nda yayınlanan Teke Tek programında Fatih Altaylı bunun tehlikesini dile getirirken, “ortaöğretim çağında bir öğrenciye cihat kavramı hakkında bilgi vermek tehlikelidir” diyor ve ekliyor “eğer çocuk öğretmeninin anlattığından mutmain olmazsa çıkıp internette bunu araştıracak, kitaplar okuyacak, başkalarına ya da bazı gruplara –Fatih Altaylı’nın bu gruplardan kastı kendisine göre “marjinal radikal” İslamî gruplar- soracak, o zaman bu daha tehlikeli değil mi?” Aslında Fatih Altaylı’nın bu sızlanışının altında yatan gerçek, Milli Eğitim Bakanlığı’nın müfredata eklediği cihat tarifinin 10 yaşındaki çocuğu bile tatmin etmeyeceği gerçeğidir. Zira bu tarif, doğru bir tarif değildir. Fatih Altaylı’nın bu sözleri üzerine programda konuk olarak bulunan Prof. Dr. Şaban Ali Düzgün araya girerek konunun gidişatı ile hiç de alakası olmamasına rağmen Hizb-ut Tahrir’e saldırdı. Kendisini üniversitede ziyaret eden Hizb-ut Tahrir’den bir heyet ile görüşmesinden bahsederken “İslam dünyasının böyle bir problemi var” diyerek Hizb-ut Tahrir’i bir problem gibi göstermeye çalıştı. Kendisinin ve onun gibi düşünenlerin, İslam dünyası için asıl büyük problem olduğunu söyleyerek makaleme son vermek istiyorum ve ekliyorum:

Müslümanlar kâfirlerin işgalleri ve zalimlerin zulümleri atında inim inim inlerken, mübarek Mescid-i Aksa Yahudi varlığının işgali altında hâlâ esaret altındayken ordularınızı karargâhlarda çürüten siz devletler, yöneticiler ve komutanlar! Ayaklarınız üzerine çakılıp kaldığınız ve yapmayıp terk ettiğiniz işte bu hayırlı ameldir, cihat. Eğer bir gün bu hayırlı ameli yaparsanız çocuğundan yaşlısına, erkeğinden kadınına, ümmisinden okullusuna herkes cihat nedir bilecektir. Siz yapmazsanız tarihlerine ve ecdatlarına bakacak ve öğreneceklerdir. Hiç boşuna müfredatları değiştirmeyin…