İlmin Namusu
13 Ekim 2017

İlmin Namusu

Âlim, ilmiyle âmil olup hak karşısında eğilebilen kimsedir.

İlim, onun omuzlarında bir müthiş yüktür. Bu yükün ağırlığı, tevazuu süs yapar şahsında…

Kimi zaman heybetin zirvesine taşır âlimi ilim; ki hakkı haykırsın zalim karşısında.

İşte âlimi âlim yapan da odur: hakka karşı muhabbeti, haksızlığa karşı azameti.

Mazlumların hamisi, zalimlerin hasmıdır, o!

~~~

Fakat bu sanki kitapların bize anlattığı âlimdir. Dünyanın zulümden kıvrandığı şu günlerde renkli ekranların, sosyete ortamların dekoru gibi duran ilim katillerinin bolluğunda, “yok” denecek kadar azdır bugün, ilmiyle âmil olan âlim.

Zulüm içinde ümmet feryadı figan iken ulema takımının bir futbol takımı kadar etkinliği yoksa bu hâl içler acısı hâlimizdir. Savaş, kaos, zulüm, istibdat ve dahası… hepsi bu ulema zevatın ilkesiz tavrı yüzünden desem büyük bir söz mü söylemiş olurum sizce?

Şunu demekte haklısınız: Bunca zulüm ve karanlığın mümessili, müsebbibi âlimler mi, yöneticiler mi? Yani sorun, yöneticiler yerine neden âlimlerde olsun ki?

Bence bunun cevabı şudur:

Bizim sorunumuz, sadece utanmaz ve ihanet içindeki yöneticiler değil aslında…

Bizim sorunumuz; ümmetin sorunlarından bihabermiş gibi davranan ilmin namusunu ve haysiyetini taşıma noktasında sınıfta kalmış, bel’am kılıklı saray mollalarıdır aynı zamanda!

Bizim sorunumuz; hakkın ketmedilmesinde sınırları zorlayan, gün görmemiş mazeretlerle söylemine kılıflar uyduran ulema takımıdır aslında!

Bizim sorunumuz; ne yaptığının, niçin yaptığının, kimin için yaptığının farkında olmayan gariban halktan öte, bunca münker, zulüm ve cürüm işlenirken; susmayı maharet ve erdem telakki etmiş kanaat, fikir ve zikir önderleridir bence!

Bizim sorunumuz; İdlib’e -Amerika’nın emrinde, Rusya’nın kuyruğunda- ordularımızı, bizim çocuklarımızı Suriyeli kardeşlerini katletmek için gönderen/gönderebilen iktidardan önce, buna öylece seyirci kalan, hatta bu cürmün fetvasını renkli camlardan, sosyal medyadan, köşe yazılarından fısıldayan sırça köşk uleması, acil durum fetva(!) makamlarıdır!

Bizim sorunumuz, hak söz karşısında eğilmeyi “ar” addetmiş, hakka teslimiyet sorunu yaşayan, statüko endeksli yaşam modelini kendine yaşam felsefesi bilmiş saray mollalarıdır!

~~~

Hâlbuki ilmin namusu kişide, hakka tâbi olma bilincini aşılarken; zulümden berî olma tavrını da yeşertirdi. Bunu böyle gösterdi selef ulema, ashab-ı güzin ve Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem.

Bir elinde kalem, diğerinde kılıç; gâh cihat meydanında, gâh mescit minberinde, gâh ilim meclisinde, gâh zalim sultan karşısında… Hakkın ve hayrın hâkimiyeti için ömür tüketen namuslu âlimleri gördü bu ümmet. Onlar ömürlerini bu ilmin namusu uğrunda, taşıdıkları yükün ağırlığı altında ezilerek tüketip gittiler; bugünün kimi “namussuz” âlimlerinin yaptığı gibi küfre ve zulme fetva makamı olarak ömürlerini heba etmekten ar duyarak üstelik.

Öylesi âlimleri özledik, bu muhakkak! Onlar kutlu bahçenin en nadide çiçekleri olup da bizlere eşsiz bir miras bırakıp gittiler. Onca akait, fıkıh, siyer ve tefsir gibi köklü ve kapsamlı ilmî mirası, kimi âlim kılıklı zevat bugün, bir mirasyedi gibi tükettikçe tüketti; kendi bencil çıkarları doğrultusunda heder etti, kirletti; kirletiyor...

Evet, bildiniz: oryantalistlerin dahi yapamadığı ilmî katliamlarına şahit olduğumuz şu günde kendisine hak ulaştırıldığı hâlde boynunu büküp tâbi olmayan, dizini kırıp önünde oturmayan âlimlerden bahsediyoruz.

Boş gündemleri önümüze koymaktan utanmayan, yarına dair kapsamlı ve kurtarıcı bir proje sunmayı bırakın, papağan misali Batılı batıl fikirleri ucuz dünyalıklar karşılığında pazarlayan bir âlim modelinden bahsediyoruz.

Oysaki âlim dediğin öyle mi olmalı ya!

Âlim ki kendisinde ümmetin kurtuluşu için kapsamlı bir proje olur. Yoksa böyle bir projesi elinde, her daim bir arayış içinde olur. Kimde görse, bulsa gider ona tâbi olur. Kibir yapmaz -ki olması gereken budur-; kırar bacağını, proje sahibinin dizinin dibine oturur ve başlar mürekkez bir kültürle kültürlenmeye…

Zira ilmin namusu, hakka tâbi olmayı gerektirir; hem de ivedilikle… Çünkü kaybedecek, oyalanacak vakit yok. Bir an evvel sahih ve kapsamlı bir projenin, Râşidî Hilâfet projesinin hayata geçirilmesi gerekir ki akan kan dursun, mazlumların yüzü gülsün. Bu bir sorumluluktur ve bu sorumluluk öncelikli olarak ulemanın sırtındadır. Çünkü ulema, ümeranın pusulası, şakulü, hak-hukuk terazisidir. Ya yakasından tutup ümeranın hakka çeker onu veyahut da helak olma pahasına tavizsiz adımlarla taşır, ilminin namusunu!

Bu sebepten demem odur ki: bugünkü sorunlarımızın kaynağında, ilminin namusuna halel getirmiş ulema durur. Ulema ümerayı, ümera toplumu düzeltir.

صِنْفَانِ مِنْ النَّاسِ، إذَا صَلَحَا صَلَحَ النَّاسُ ، وَإِذَا فَسَدَا فَسَدَ النَّاسُ، العُلَمَاءُ وَالأُمَرَاء

“İnsanlardan iki sınıf vardır ki; onlar bozulduğunda bütün insanlar bozulur. Onlar düzeldiğinde bütün insanlar da düzelir. Bunlar; âlimler/ulema ve yöneticilerdir/ümeradır.”[1]


[1] Ebu Naim Hilya- Ahmed İbnu Abbas’tan rivayet etti