Fırsatları Değerlendirmek
27 Nisan 2020

Fırsatları Değerlendirmek

Ebubekir RadiyAllahu anh şöyle der:

“Dört şey asla geri gelmez; söylenen söz, atılan ok, geçmiş hayat ve kaçırılmış fırsat.”

Fırsatları zamanında ve yerinde değerlendirmek insanoğlu için çok önemlidir. Bu durum bir Müslüman açısından ise çok daha önem arz etmektedir. Kaçırılan her bir fırsat belki de ikinci bir kez kapımızı çalmayabilir. Çünkü hayat kısa, vazife ağır, fırsatlar geçicidir.

Ömür bir su misali akıp gidiyor. Her geçen gün Rabbimizin bizim için takdir ettiği ecele bir adım daha yaklaşıyoruz. Ömür sermayesinden her geçen gün tüketiyoruz. Burada üzerinde durulması gereken belki de en önemli mesele, tüketilen bu sermayenin Allah Azze ve Celle’nin rızasına ne kadar uygun olup olmadığının sorgulanmasıdır.

حَتّٰٓى اِذَا جَٓاءَ اَحَدَهُمُ الْمَوْتُ قَالَ رَبِّ ارْجِعُونِۙ

“Nihâyet, onlardan birine ölüm gelip çattı mı, ‘Ey Rabbim! Ne olur bana bir fırsat daha ver de beni hayata (dünyaya) geri gönder’ der.” [Müminin 99]

İnsanoğlu dünya hayatında kendisine sunulan fırsatları değerlendirmede ihmalkârlık ediyor. Bu konuda ağırdan alıyor. Fakat takdir edilen ecel kendisine ulaştığında ise Rabbine karşı bu konuda pişmanlığını dile getirmiş olsa da maalesef o fırsat bir kez daha kendisine verilmeyecektir.

Peki biz Müslümanlar bu fırsatların ne kadarını zamanında ve yerinde kullanıyoruz? Öyle ya bazen fırsatlar zamanında değerlendirilmediğinde bizlerde bir pişmanlık, bir hayıflanma ve bir sızlanma başlıyor. Tam da burada “keşke”ler devreye giriyor. “Keşke anne ve babam hayatta olsaydı onlara daha iyi bir şekilde hizmet etseydim”, “keşke Rabbimin bana vermiş olduğu birtakım fırsatları zamanında değerlendirmiş olsaydım”, “keşke Rabbimin bana vermiş olduğu şu ömrü, şu üç günlük dünya hayatında O’nun rızasına uygun bir şekilde harcamış olsaydım”, keşke, keşke… İşte “keşke”ler bu şekilde uzayıp gider…

Peki, bizim “keşke”lerimiz nelerdir? Bu konuda kendimizi hiç sorguladık mı? Hiç üzerinde tefekkür ettik mi? Bu “keşke”lerden gereken dersleri çıkarttık mı?

İnsanoğlu bazen elinde olan birtakım nimetlerin değerini ya bilmez ya da bunun farkında değildir. Allah Azze ve Celle’nin öyle nimetleri vardır ki insanoğlu bunlara sahipken bunların değerini bilmez. Bu nimetler elinden uçup gittiğinde ise kıymetini anlar, fakat o zaman da çoktan iş işten geçmiş olur. Mesela sahip olduğunuz özgürlüğünüz. Özgür olduğunuzda bu nimetin kıymetini fazla anlamamış olabilirsiniz. Fakat birileri gelip özgürlüğünüzü elinizden aldığı zaman işte o zaman bunun ne kadar büyük bir nimet olduğunu anlarsınız. Ya da İslâmi bir davaya sahipsiniz. Normal şartlarda bu davanın önemini idrak edememiş veya bu uğurda gereken fedakârlıkları göstermemiş olabilirsiniz. Aynı şekilde birileri çıkıp sizi bu davadan mahrum ettiğinde, bu davanın ne kadar önemli olduğunu anlamış olursunuz. Birileri bizi davamızdan mahrum etmeden önce bunun kıymetini idrak edip bu konuda fırsatları yerinde ve zamanında değerlendirmek çok önemlidir. Fırsatlar bir kez kaçtı mı bir daha aynı fırsatları yakalayamayabiliriz. Dedim ya; ikinci bir kez daha aynı fırsatlar oluşmayabilir.

Bu bağlamda sizlere basit ama anlamlı bir soru sormak istiyorum: Birileri size “sadece bir günlük ömrünüz kaldı” demiş olsa tavrınız acaba ne olurdu? Nasıl bir haletiruhiye içerisinde olurdunuz? Beynimizde ne tür şimşekler çakardı? Nasıl bir gel-git yaşardık?

Eminim ki herkesin, bu tür bir soru karşısında vereceği birtakım cevapları olurdu zannımca. Belki bazılarımız; “şayet ömrümden bir gün kaldığını bilmiş olsam beni yoktan var eden Allah Azze ve Celle’ye bir gün boyunca secde ederdim”, bazılarımız ise “sahip olduğum son 24 saati O’nun rızasına uygun geçirirdim”, belki de bazılarımız; “yüklenmiş olduğum kutlu İslâm davasını insanlara götürmek için son 24 saat içerisinde hiç uyumadan, oturmadan belki de yemek dahi yemeden son bir gayret içerisine girerdim” derdi, değil mi?

Halk arasında meşhur bir söz vardır:

“Dün geldi geçti, yarın ise meçhuldür. O halde ömür dediğin bir gündür; o da bugündür.”

İşte bu şiarla hayatı yaşamak, hayata bu pencereden bakabilmek, bu paradigma üzerinden hayatı şekillendirmek ne kadar da önemlidir!

Nitekim hayrın öncüsü olan ve kendilerini her konuda takip ettiğimiz Sahabe efendilerimiz hayata tam da böylesi bir pencereden bakarak, hayatlarını bu felsefe üzerine şekillendirmişlerdir. Onlar hayata sadece bir günlük bakmışlar, Allah Azze ve Celle’yi razı etmek için ellerine geçen fırsatların tamamını bu uğurda değerlendirmişler ve bu konuda hiçbir şekilde en ufak bir zafiyet dahi göstermemişlerdir.

Bakınız, bu konuda Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in “ümmetin emini” dediği Ebu Ubeyde Bin Cerrah kendi durumlarını nasıl anlatıyor:

“Vallahi öyle zor hallerden geçtik ki perçemleri beyazlatırdı. Başımıza öyle musibetler geldi ki sarsılmaz dağları parçalardı. Çarpışma meydanlarındaydık ve gelgitlere biniyorduk. Acılardan içiyor, şiddetli akıntılara kapılıyorduk. Burunlar üzerimize kibirle aksırıyordu. Göğüsler (bize karşı) öfkeyle tutuşuyordu. Dudaklar (bize karşı) tuzakla bileniyordu. Sabahları akşamı beklemiyorduk. Akşamları da sabahı beklemiyorduk. Hayattan ümitsiz kalmadıkça herhangi bir iş gerçekleşmiyordu. Yine de mallarımızı, analarımızı, halalarımızı ve amcalarımızı Rasulullah [SallAllahu Aleyhi ve Sellem] için harcıyorduk.”

İşte Sahabe efendilerimiz hayata bir günlük bakıp sahip oldukları o günü de Allah Azze ve Celle’yi ve Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i razı etmek için olağan üstü bir gayret gösterdiler. Peki, ya bizler? Bizler de onlar gibi hayata “bir günlük” olarak bakabildik mi? Yoksa ölümün uzak olduğunu düşünerek hayatımızı bu düşünce üzerinden mi şekillendirdik?

Bizler de aynen Sahabe efendilerimizin bakış açısına sahip olup, sahip olduğumuz hayatın kıymetini çok iyi bir şekilde idrak edip, bu konudaki eksikliklerimizi giderip Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın bizim için yaratmış olduğu fırsatları zamanında değerlendirebilmeliyiz.

Eskiler çeşmeden su akarken testinin doldurulmasının öneminden bahsederler. İşte şu anki konjonktür özellikle dava adamları açısından oldukça müsaittir. Bir daha böylesi fırsatları yakalamayabiliriz. Bir daha böylesine uygun bir zemin gerçekleşmeyebilir. Öyleyse şu an can çekişmekte olan ve beyin ölümü gerçekleşmiş Kapitalist sistemin fişini çekecek ve İslâmi hayatı yeniden başlatacak olan İkinci Râşidî Hilâfet Devleti’ni kurmanın tam zamanı ve fırsatıdır.

Allah Azze ve Celle bizleri bu fırsatı en iyi bir şekilde değerlendirenlerden eylesin inşAllah.

___

#KapitalizmÇöklüÇözümİslam