Çocuklarınızı Kemalizm’den Koruyun!
08 Kasım 2021

Çocuklarınızı Kemalizm’den Koruyun!

Son yıllarda İslâm’a düşman azgın Kemalist güruhun okullarda gerçekleştirdiği kutsama ve tapınma ritüelleri, Müslümanların çocuklarının karşı karşıya kaldığı Kemalist tehlikeyi bir kez daha gündeme getirdi. “Milli bayram kutlamaları” adı altında okullarda gerçekleştirilen saçmalıklar son birkaç yıldır yeni bir boyut kazanmaya başladı. Mustafa Kemal’in posterleri ve heykelleri önünde secde ettirilen çocukların görüntüleri ve sözde bir öğretmenin(!) İslâm’ın şiarı olan tesettüre saldırarak mini etek eğitimi vermesi, Müslüman Türkiye halkında büyük bir tepki ve öfkeye sebep oldu.

Bir ilim ve irfan yuvası olması gereken okulların Cumhuriyet tarihi boyunca bu sıfatlardan çok uzak olduğu zaten bilinen bir gerçektir. “Eğitim” adı altında laiklik, demokrasi, milliyetçilik gibi küfür ideolojilerine ait fikirlerin empoze edildiği, Mustafa Kemal ve Kemalizm’in kutsandığı, her fırsatta şanlı İslâm tarihine ve İslâmi hükümlere saldırıldığı hiç kimsenin inkâr edemeyeceği bir hakikattir.

İslâmi tüm değerlere karşı konumlanan Kemalist eğitim sistemi sadece Batı’dan ithal edilen kokuşmuş değerleri yüceltirken, laikliği ve Atatürkçülüğü korunması ve yüceltilmesi gereken tek milli değer olarak görür. Bu durumun eğitim sisteminin temel amacı olduğu “Milli Eğitim Temel Kanunu”nda açıkça ifade edilir. Kanun, “Türk Milli Eğitiminin genel amacı, Türk Milletinin bütün fertlerini, Atatürk inkılap ve ilkelerine ve Anayasada ifadesini bulan Atatürk milliyetçiliğine bağlı yurttaşlar yetiştirmek” diye başlar ve “Anayasanın başlangıcındaki temel ilkelere dayanan demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış hâline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek” diye tamamlar. Böyle bir amaç ve hedef ile eğitim sistemine bakış, doğal olarak eğitim adına elle tutulur hiçbir somut ilerlemenin olmamasının temel sebebidir. Sadece Mustafa Kemal’i kutsayan, Kemalizm’i yücelten ve laik devleti korunması gereken tek değer olarak gören bireyler yetiştirmek hedeflenir.

Bu durumun neticesi olarak; ilmi, ahlaki ve insani hiçbir meziyeti olmasa da bir kimsenin, Atatürk güzellemeleri yapması, “laik devlet” sloganları atması, ilke ve inkılaplara bağlılık vurgusunda bulunması “aydın bir yurttaş” kabul edilebilmesinin tek ölçüsüdür. Bundan dolayı akademisyeninden sanatçısına, siyasilerden bürokratlara kadar tüm çevreler toplumsal kabul görmek için bu tarz mesajlar vermekte birbirleri ile yarışırlar. Anıtkabir’de fotoğraf vermek, “Türkiye laiktir, laik kalacak!” sloganları atmak, “Atam izindeyiz” paylaşımları yapmak, eteğin boyunu kısaltmak ve İslâmi şiarlara saldırmak “ilerici”, “aydın” ve “modern” bir birey olunduğunun(!) göstergesidir. Şayet bunları yapmazsanız, atomu parçalayan bir bilim adamı dahi olsanız yine de bir kıymetiniz olmayacaktır.

İşte Türkiye’nin bir asırlık fotoğrafı en genel hatlarıyla bundan ibarettir. Eğitim alanında bir türlü çözüm bulunamayan kronik sorun budur. Toplumsal olarak seviyesizliğin ve çapsızlığın en büyük sebebi de budur. Tabii ki Kemalist güruh bunu bir sorun olarak görmez aksine bu durumu bir erdem olarak değerlendirir. Bu alanda yaptıkları her türlü azgınlığı da marifet sayarlar. Son zamanlarda artan Kemalizm ritüelleri de bu hastalıklı zihin yapısının dışa vurumlarıdır. Özellikle “milli bayramlar” dedikleri günlerde “kim daha çok Atatürkçü?” diye birbirleri ile yarışmak için fırsat kollarlar. İşte bu yarışta öne geçmek isteyen bazı okullar eskiden beri kutlama adına yaptıkları işleri bir adım daha ileri taşımak için Mustafa Kemal’in fotoğrafı ya da heykeli önünde küçük çocukları secde ettirme ritüeli icat etmeye kadar işi götürdüler. Bunun bir sonraki aşaması da herhalde kurban ritüellerine başlamak olacak.

Aslında Kemalist güruhu bu kadar azdıran şeylerin başında, sözde “İslâmcı” iktidarın bu konuda ortaya koyduğu pısırık ve savunmacı politikalar gelmektedir. Müslümanların duyarsızlığı ve tepkisizliği de buna eklenince ortaya böyle bir sonuç çıkmaktadır. 20 yıldır İslâm adına hiçbir icraat ortaya koyamayan, sadece kendi siyasi çıkarları peşinde koşup Müslümanların evlatlarının ifsat edilmesine göz yuman iktidar sahipleri bu cürümde en az Kemalist laikler kadar bu sonuçtan sorumludur. Bugüne kadar siyasi rant peşinde birçok riskler üstlenmesine rağmen toplumu Kemalizm’in pençesinden kurtarmak adına hiçbir risk almamıştır. Aksine Kemalistlerle, Atatürkçülük yarışına girmiştir. Sözde milli bayramları daha coşkulu kutlama adına çeşitli organizasyonlar düzenlemekle uğraşırken, tüm il ve ilçe teşkilatlarından Anıtkabir’e otobüsler kaldırmak ile övünmüşlerdir. Sonuç olarak Kemalistlerin kendi batıl ve kokuşmuş fikir ve değerlerini savunduğu kadar, İslâm’ı ve şer’î hükümlerin hiçbirini gerçek anlamda savunamayan, sadece günü kurtaracak söylemlerle toplumun gazını almaya çalışan bir iktidar modeli ortaya koymuşlardır. Başta çocuklarımız ve gençlik olmak üzere toplumun neredeyse tamamının Kemalizm çarkının altında parçalanmasına göz yummuşlardır.

İşte bu ezik politikalar, Kemalist güruhu daha da azgınlaştırmış, bu ülkenin gerçek sahiplerinin kendileri olduğu(!) anlayışını perçinleyerek onları daha da cesaretlendirmiştir.

Bununla birlikte gelinen bu sonuçtan iktidarın oy deposu durumunda olan İslâmi camialar da büyük ölçüde sorumludur. Kendi vakıf, dernek ve cemaatlerinin menfaatlerini ve çıkarlarını korumak adına her türlü rezilliğe ve zillete sessiz kalınmış, iktidarın yaptıkları ve yapmadıkları hiç muhasebe edilmemiştir. Kendi cemaatlerinin çıkarlarını korumayı İslâm’ı korumak zanneden bu kesimler, tüm cürümlere sessiz kalıp her ne pahasına olursa olsun iktidarı desteklemeyi şiar edinmişlerdir. Hatta bazıları laiklik ve Kemalizm güzellemeleri yaparak iki tarafa da şirin görünmeyi denemişlerdir. Sonuç olarak bir kısım İslâmi camianın ve kanaat önderlerinin “iktidara zarar verir” gerekçesi ile yaşanan tüm münkerlere sessiz ve tepkisiz kalması da Kemalistleri cesaretlendiren bir diğer unsurdur.

Tüm bunların neticesinde Kemalizm, düne nazaran bugün daha azgın ve cesur bir hâle gelmiş ve çocuklarımızı ve nesillerimizi her zamankinden daha fazla tehdit etmeye başlamıştır. Şayet Müslümanlar içinde bulundukları tehlikenin farkına varmaz ve çocuklarını başta Kemalizm olmak üzere tüm beşerî ideoloji ve küfür fikirlerinden korumak için harekete geçmez ise yarın çok geç olacaktır. Çocuklarımızın “eğitim-öğretim” adı altında eritilip öğütülmesine asla müsaade etmemeli, onları mücadeleci bir İslâm şuuru ile yetiştirmeye büyük bir gayret göstermeliyiz.

Çocuklarımızı Kemalizm’den korumanın tek yolu ise İslâm’a ve İslâm’ın hükümlerine sımsıkı sarılmak ve yamalı çözümleri terk edip köklü çözüme yönelmektir. İslâm’dan ve İslâmi değerlerden başka hiçbir değer ölçüsü kabul etmemektir. Uzlaşma ve taviz bakışını tamamen terk edip hiçbir hükmünden en ufak bir taviz vermeden İslâm davetini yüklenmektir. Laik, demokratik ve Kemalist yönetim modellerinin hepsini reddedip sadece İslâm’ın yönetim biçimi olan Hilâfet için mücadele etmektir. Ancak böylece çocuklarımızı ve ailemizi hem dünyadaki zilletten hem de ahiretteki hüsrandan koruyabiliriz. Aksi taktirde -böyle bir akıbetten bizleri muhafaza eylesin- Rabbimizin şu hitabına ve tehdidine muhatap olma tehlikesi bizleri beklemektedir:

[يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا قُٓوا اَنْفُسَكُمْ وَاَهْل۪يكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا مَلٰٓئِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللّٰهَ مَٓا اَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ] “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. O ateşin başında gayet katı, çetin, Allah’ın kendilerine verdiği emirlere karşı gelmeyen ve kendilerine emredilen şeyi yapan melekler vardır.” [Tahrim Suresi 6]