Çıkmaz Sokak Suriye!
03 Eylül 2013

Çıkmaz Sokak Suriye!

Zalim Suriye rejiminin Doğu ve Batı Guta bölgesinde gerçekleştirmiş olduğu son kimyasal silah saldırısından sonra başta Amerika’nın başını çektiği Batı ve dünya kamuoyunda Esad rejimine karşı muhtemel bir askeri müdahale senaryoları gündemi meşgul etti ve halende meşgul etmeye devam ediyor. Nitekim Başkan Obama beklenildiği üzere, Suriye’ye müdahale edilebileceğini, bunun sınırlı bir şekilde olacağını, bu operasyonun gerçek amacının rejimi değiştirmeye yönelik olmayacağını beyan etti. Daha sonra da operasyon için kongreden onay alınacağını ve tarihinin ucunun açık olduğunu söyledi ki bu isteksiz açıklamaya neredeyse herkes şaşırdı kaldı. Bizi şaşırtan asıl olay ise “İslami Medya”nın anlı şanlı yazarlarından bazılarının kafir Batı’nın yapacağı müdahalenin hayırlı olacağı yönünde yazılar kaleme almasıdır.

Bu sömürgeci kâfirlerin, Ebu Gureby, Bahram ve Guantanoma cezaevlerinde Müslümanlara karşı yapmış oldukları vahşi işkenceler ve zulümler halen hafızalardan silinmemişken, nasıl oluyor da bu aklı evveller bu müdahalenin Müslümanların hayrına olacağını iddia edebiliyorlar?

Aslında Suriye devrimine derin bir şekilde bakan bir kimse, Amerika’nın, devrimin başından şu ana kadar askeri bir müdahaleye pekte istekli olmadığını görür. Her ne kadar kendisi fiili olarak Suriye’ye müdahale etmese de Amerika’nın elindeki bir takım oyun kartlarını devreye sokarak çok önceleri müdahalede bulunduğu siyasi bir vakıadır ki bu kartlardan bazıları şunlardır: İran, Hizbullah, PYD ve diğer bazı unsurlar.

Fakat bu kartların, Suriye’deki samimi Müslüman gurupların ilerleyişini özellikle de El Nusra ve Ahraruş-Şam gibi Hilafet’i isteyen bir takım gurupların ilerleyişini durdurmakta başarısız kaldığını gördüğünde Amerika, bizzat kart dağıtıcısı olarak kimyasal bir saldırı senaryosuyla bu oyuna fiili bir müdahalede bulunmak istemiştir. Nitekim geçtiğimiz Ramazan ayının birinci gününde Müslümanlar tarafından Suriye’nin kalbi olan Şam’da Esad’ın konvoyuna düzenlenen silahlı saldırı Amerika’yı son derece rahatsız ve tedirgin etmiştir. Yine bununla birlikte özellikle son zamanlarda muhalif gurupların oldukça yüksek stratejik öneme sahip bir takım havaalanlarını ve ağır silahları ele geçirmesiyle Amerika’nın tedirginliği bir kat daha artmıştır. Tüm bunlar bize Suriye’de artık rejimin ömrünün çok az kaldığını, yolun sonuna gelindiğini ve sömürgeci kâfirlerin özellikle de Amerika ve onların bölgedeki ajanlarının Suriye’deki acziyetini, çıkmaz bir sokağa girdiklerini ve burada debelendiklerini göstermektedir. Bu da bize Suriye’de, bir kez daha Sünnetullah’ın gerçekleştiğini göstermektedir. Öyle ki onlar, Müslümanlara karşı bütün imkânlarıyla tuzak kuruyorlar. Rabbimizde onlara bir tuzak kuruyor. Şüphesiz ki, Allah Subhanehu ve Teala’nın tuzağı en hayırlı olandır.

Peki, Amerika ve Batı tüm siyasi enstrümanları kullanmasına, bölgedeki ajanlarını devreye sokmasına ve elindeki bazı oyun kartlarını kullanmasına rağmen Suriye’deki ayaklanmanın önüne niçin geçemiyor? Veya başka bir tabirle ayaklanma niçin bu kadar uzadı? Amerika açısından niçin Suriye bu kadar değerli? Bu kadar ağır bedeller ödenmesine rağmen niçin Müslümanlar bu ayaklanmadan geri adım atmıyor? Ve son olarak çatışan taraflar kimlerdir? Ve ayaklanmanın seyri ne tarafa doğru ilerliyor?

Öncelikle ayaklanmanın yaklaşık üç senedir uzamasının en esasi nedeni Suriye’deki samimi Müslümanların Amerika ve diğer sömürgeci kâfirlere karşı olan İslami duruş ve tavırlarıdır. Kâfirlerden kendilerine sunulan ve oradaki Müslümanlar için esas ölümü teşkil edecek öldürücü zehir olan, sözde bu çatışmayı durduracak olan siyasi çözümlerin Müslümanlar tarafından kabul görmemesidir. Öyle ki, Müslümanların hem zalim Suriye rejimine karşı hem de sömürgeci kâfirlerin tamamına karşı bu sabit duruşları bize Rasulullah(sav)’in ve güzide sahabelerinin Mekkeli müşrikler tarafından bir vadide üç sene boyunca her şeyden yoksun bir şekilde muhasara altına alınmalarını hatırlattı. Rabbimiz üç senenin sonunda onlara hayırlı bir çıkış kapısı vermiştir. Şimdi de sabretmelerine karşılık üç seneye yaklaşan bu mübarek devrimin sonunda onlara hayırlı bir çıkış vererek bu konuda da Sünnetullah’ın icra edildiğine şahit olmayı umut ediyoruz.

Yine ayaklanmayı uzatan bir diğer faktöre gelince, Amerika Suriye’yi bölge için çok önemli bir bölge saymaktadır. Direnişin patlamasından önce de Suriye, bölge için yeni sömürgeciliğin tertip edilmesini ve bölgenin Avrupa nüfuzundan kurtarılmasını hedefleyen Yeni Ortadoğu projesinin infazında en tepede yer almaktaydı. Amerika bu projesinin infazında Suriye, İran ve tabilerinden meydana gelen ittifaklara, “İsrail”e karşı “mukavemet ve direnme” gibi aldatıcı sloganlar altında çalışmaya dayanmaktadır. Bu nedenledir ki Amerika, uşağını ve projesini kurtarmak için direnişi silip atmayı hedefleyen iğrenç oyununu hemen uygulamaya koydu. Ancak netice alamadı. Direniş daha da şiddetlendi ve uşağı Esed yönetiminin değiştirilmesi hususundaki baskı iyiden iyiye şiddetlendi. Zira yönetimi teslim edebileceği Beşşar’a karşı uygun bir alternatif bulamadı. Bununla beraber Suriye’nin iç atmosferi dışarıyı şekillendirmektedir. İçerideki samimi birtakım İslami guruplar yardımı ancak Allah’tan bekleyerek kafirlerin oluşturmuş olduğu ve sözde kendilerini Suriye halkının tek meşru temsilcileri olduğunu söyleyen otel devrimcilerine itibar etmemektedirler. Bundan dolayı Amerika, içeride kendi çıkarlarını koruyacak bir muhalefeti oluşturmada oldukça zorlanmaktadır. Amerika, baba ve oğul Esed iktidarlarında daha sonra kendisine dayanacağı hiçbir siyasi oluşuma ve muhalefete imkân vermemiştir. Bu da şu anda Esed’in yerine alternatif bir ajan bulmakta zorlandığını göstermektedir. Her ne kadar askeri ayak olarak Özgür Suriye Ordusu’nu oluşturmuş olsa ve siyasi bir yapı olarak Suriye Ulusal Koalisyonu’nu etkin kılmak istese de, bunların ileride kendisinin çıkarlarını korumada garanti altına alamayacağı endişesinden dolayı, bunlara şüphe ile bakmakta ve tam olarak bu yapılara güvenmemektedir. Nitekim bu konu, Beyaz Saray tarafından dile getirilmiştir.

Yine ayaklanmayı uzatan bir diğer faktör, yukarıda ismini zikrettiğimiz yapıların homojen bir yapıda olmaması, bununla beraber bölgede var olan Amerika ve Avrupa devletleri özellikle de İngiltere ve Fransa arasındaki nüfuz ve egemenlik kurmayı hedefleyen devletlerarası çatışmadır. Burada genel bir şekilde de olsa Suriye Ulusal Koalisyonu’ndan biraz bahsetmek gerekmektedir. Az önce bu oluşumun homojenlik arz etmediğini vurgulamıştık. Her ne kadar bu yapıya Amerika’nın hakim olduğunu söylesek de özellikle İngiltere ve Fransa yapı içerisindeki ajanları eliyle Amerika’nın atacağı adımları her defasında yokuşa sürmek istemektedir. Yine İngiltere ve Fransa baba Hafız Esed eliyle Suriye’den uzaklaştırılmış olsalar da en küçük bir fırsatta dahi Suriye üzerinde yeniden çıkar ve nüfuz sahibi olmak için fırsat kollamaktadırlar. Nitekim Suriye’ye gerçekleştirilmesi düşünülen olası bir askeri müdahale konusunda çığırtkanlık yapmaları ve bu konuyu istismar etmeleri bundan dolayıdır. Nitekim Fransa, Esed rejiminin Müslümanlara karşı bundan önce de yaklaşık on dört defa kimyasal silah kullandığı belgelerini Amerika’ya sunmuştur. Fakat Amerika her defasında ajanı olan Esed’in pisliklerinin üzerini örtmede, İngiltere ve Fransa’yı Suriye üzerinden uzaklaştırmada ve bu konuda devamlı olarak Rusya ile beraber hareket etmede şu ana kadar başarılı olmuştur. Bu da şu an itibariyle İngiltere ve Fransa’nın çözümler konusunda Amerika’ya boyun büktüğünü ve Suriye’deki kartların Amerika’nın elinde olduğunu göstermektedir. Bununla beraber söz konusu İslam olduğunda tüm bu sömürgeci kâfirlerin aralarındaki bütün ihtilafları bir kenara bırakıp, birlikte hareket ettiklerine tarih bir çok defa şahit olmuştur.

Tüm bunlara rağmen Amerika’nın Suriye üzerindeki genel planlarını şu şekilde sıralamak mümkündür.

Amerika olanca gücüyle ve hızıyla Esed’e alternatif birisini çıkarmak istemektedir. Nitekim daha önceleri sözde eline kan bulaşmamış rejimin adamlarından biri olan Faruk Eş-Şara’yı önermesi, bunda başarısız olunca sırasıyla Muaz el-Hatip, Gassan Hito ve son olarak da Ahmet Carba’yı getirmesi bundandır. Fakat şu ana kadar Amerika bunlarda başarısız olmuştur.

ABD gerçek anlamda Suriye halkını temsil edecek geçici bir hükümet oluşturarak rejimin yetkilerini bu hükümete devretmek istemektedir. Bundan dolayı tarafları bir araya getirerek önümüzdeki aylarda yapılması planlanan Cenevre 2 Konferansı’nda uzlaşma masasına oturtmayı amaçlamaktadır. Zaten şu anda gerçekleştirmeyi düşündükleri olası bir askeri müdahalenin ana eksenini ve arka planını bu konferans oluşturmaktadır. Nitekim ABD Dışişleri Bakanı John Kerry 02/07/2013’de meslektaşı Rus Bakan Lavrov ile ABD Bruney Büyükelçiliğinde gerçekleştirdiği görüşmede ABD-Rusya ikilisi Cenevre 2 Toplantısı’nın gelecek Ağustos ayından sonra gerçekleştirilmesi niyetlerini ifade etmişlerdi. Özellikle Lavrov, bu toplantı sonrasında hem Suriye rejimine ve hem de Suriye muhalefetine bir çağrıda bulunarak Suriye’de bulunan ‘’terörist gurupları’’ ülkeden kovmalarını talep etmiştir. Bu da Amerika’nın, rejimin yapmış olduğu kimyasal silah saldırısı sonrasında zorlada olsa Suriye’de bulunan tüm gurupları bir araya getirerek oradan çıkacak olan bir takım siyasi kararlara boyun eğdirme planından başka bir şey değildir. Bununla birlikte Amerika ve Batı’nın asıl korkusu Suriye’de kurulması kuvvetle muhtemel Hilafet Devleti’nin bölgede kendi çıkarlarını ve İsrail’in güvenliğini tehdit etmesidir. Bundan dolayı Amerika ve Batı özellikle bu iki konuda tam bir mutabakat içerisindedirler. Orada bulunan tüm samimi İslami gurupların iktidara gelip Hilafet Devleti’ni ilan etmelerini engellemek için ellerindeki tüm siyasi ve fiili araçları kullanmaktadırlar.

Yine Amerika, ÖSO yerine daha güvenebileceği, tamamıyla laik bir yapıda teşkil edecek ve başına da kendisine mutlak bir şekilde itaat edecek bir subay getirerek yaklaşık 6.000 kişilik yeni bir ordu oluşturmak istemektedir. Hatta bu orduya sözde eli kana bulaşmamış Nusayri komutanlarında katılacağı iddia edilmektedir. Bu ordunun ana görevi radikal diye tabir ettikleri İslami guruplarla savaşmak olacaktır.

Devrimin seyrine gelince, Allah Subhanehu ve Teala’nın razı olduğu bir istikamette ve Müslümanların lehinde seyretmektedir. Amerika ve Avrupa tarafı, Suriye halkının İslam’a karşı olan teveccühünü vurmak ve tümüyle yok etmek için plan üzerine plan yapmakta, toplantı üzerine toplantı düzenlemekte ve tuzak üzerine tuzak kurmaktadırlar. Onlara ölümün her çeşidini tattırmalarına rağmen, İslami guruplar ve halk kesinlikle bir adım dahi olsa geri adım atmamıştır. Onlar zaferi yalnızca Allah’tan beklemişler, bu uğurda ölmeyi ve öldürülmeyi göze alarak şu ana kadar büyük bir azim ve sebat göstererek hedeflerinde sabit kalmayı başarmışlardır. O hedef ki, Allah’ın razı olacağı İslami hükümleri tatbik edecek bir devlettir. İşte bu durum kâfirleri dehşete düşürmüş ve şu ana kadar kendi aleyhlerinde olan bu durumu lehlerine çevirmede başarısız kılmıştır.