Boykot Yöneticilerle Birlikte Yapıldığında Anlamlıdır!
25 Ekim 2023

Boykot Yöneticilerle Birlikte Yapıldığında Anlamlıdır!

Yahudi varlığı “İsrail”in tek tek Müslüman kardeşlerimizi öldürmesi vakıayı adiyeden olduğundan çoğu zaman haber değeri bile taşımamaktadır. “İsrail” öldürme işini abartıp yüzlere, binlere çıkardığında ise Müslümanlardan bir kesim, Yahudi mallarının ve onlara destek açıklamalarında bulunan başta Coca-Cola, McDonalds, Starbucks gibi şirketlere yönelik boykot çağrısı yapar. Ancak bu boykot çağrıları genelde başarısız olmuştur. Zira boykot çağrıları, fikirsel bir zemine dayalı olmayan duygusal çıkışlardır. Boykot çağrıları, bilinç oluşturmadan ve salt fertler arasında kaldığında başarısız olmaya mahkumdur.

Nitekim boykotlara alışkın olan mezkûr firmalar, boykot çağrılarının yaygınlaştığı dönemlerde ürünlerine indirim yaparak karşı hamleyle boykotu kırmayı başarmaktadırlar. Daha birkaç gün önce gittiğim markette buna bizzat şahit oldum. İki çalışan aralarında Coca-Cola’nın bittiğini, indirimden sonra milletin ikişer üçer kapış kapış aldığını konuşuyorlardı.

Bu diyalog beni gerçekten üzdü ve düşündürdü. “‘İsrail’/ABD mallarına boykot” denilince ilk akla gelen ürünlerden biri Coca-Cola olur. Duyarlı Müslümanlar boykot sürecinde bu ve bunun gibi malları almazlar. Böylelikle boykot edilen ürünün sahibi şirkete mali bir zarar verilmek de istenir. Ancak bu şirketler böyle zamanlarda ürünlerinde indirim yapıyor ve ürünleri kapış kapış gidiyor. Bu üzücü durum aynı zamanda İslam’ın boykot hükmünün bilinmediğini de gösteren bir emare. Zannım odur ki, ülkenin tüm şehirlerinde durum, hemen hemen aynıdır.

Boykotun fikrî alt yapısını oluşturmak için yapılması gereken, öncelikle onun şer’i hükmünü bilmektir. Fiilî harbî devletlere yani Müslümanların beldelerine saldıran kafir devletlere fiilî savaş muamelesi uygulanır. Bunun içindir ki Irak ve Afganistan'a saldırmalarının ardından Amerika ve İngiltere, Suriye’ye saldırması ile birlikte Rusya ve Müslümanların herhangi bir beldesine savaş ilan eden herhangi başka bir devlet, fiilen muharip devlet olmuşlardır. Bizimle onlar arasındaki mevcut savaş hali devam ettiği sürece onlara fiilî savaş hükümleri uygulanır. Dolayısıyla onların şirketlerinden ve tacirlerinden ürünlerin alınması fiilî harp halinde olduğumuz bu devletleri güçlendirip Müslümanlara zarar vermesinden dolayı caiz değildir; haramdır!

Ancak fiilî harbî devletlerin arasında da bir fark vardır ve fiilî harbî devletler ikiye ayrılır:

a- Bizimle kendisi arasında fiilî savaş hali olan devletin, varlığının üzerinde bulunduğu topraklar, İslami olmayan yani Müslümanlara ait olmayan bir araziyse (ABD, Rusya, İngiltere, Fransa gibi), onlarla yürütülen fiilî savaş hali, bahsettiğimiz hükümler üzerindedir. Örneğin; bu türde fiilî harbî devletler ile geçici ateşkes yapmak yani onunla savaş halini geçici olarak durdurmak -İslam'ın ve Müslümanların maslahatına ve şeriatın ikrar ettiği şartlara göre olursa- caizdir. Bunun delili; Hudeybiye Sulhu'dur. Zira Hudeybiye Sulhu, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in Medine'de ikame ettiği devlet olan İslam Devleti ile varlığı henüz Müslümanların fethetmediği bir arazi yani İslami olmayan arazi üzerinde kurulu olan Kureyş devleti arasında olmuştur.

b- Fakat bizimle kendisi arasında fiilî savaş halinin olduğu devletin varlığının tamamı, İslami bir arazi üzerinde kurulu ise yani -Filistin'i gasp eden Yahudi varlığı "İsrail” gibi- varlığını Müslümanların topraklarında gasıp olarak sürdürüyorsa onunla sulh yapmak bile caiz değildir. Çünkü hem bu devletin kurulması şeran batıldır hem de onunla sulh yapmak kesinlikle İslami bir arazi hakkında ona taviz vermek demektir. Bu ise İslam'a göre haramdır. Bilakis Müslümanların beldelerindeki meşru olmayan yöneticilerin yaptığı bir ateşkes olsun ya da olmasın, onunla mevcut fiilî savaş hali her daim devam etmelidir.

İslam, onunla savaşmayı tüm Müslümanlara zorunlu kılmıştır. Dolayısıyla orduları savaş için seferber edilmeli, savaşmaya muktedir olanlar silah altına alınmalı ve “Yahudi varlığı” yok edilip Müslümanların beldesi ondan kurtarılıncaya kadar bu durum devam etmelidir.

Bundan dolayı Yahudi varlığı “İsrail”e ait hiçbir şirketten ve hiçbir üründen alım-satım yapılamaz. Bu satın alış “İsrail”den direk olsun veya direk olmasın yani ürünü ithal eden yerli bir şirketten olsa bile caiz değildir. Çünkü bu, “İsrail” ilişkilerini güçlendirmek, “İsrail” ekonomisini tanımaya hazırlamak ve desteklemektir; bu nedenle de yasaktır.

İşte insanların boykot diye bildiği bu konu hakkında şer’i hüküm budur. Dolayısıyla gasıp Yahudi varlığına ait hiçbir şirket ile ticari ilişki kurulamaz. Hiçbir ürünü, Müslümanlar tarafından alınıp satılamaz. Bizzat Yahudi varlığına ait olmasa bile gelirinin bir bölümünü “İsrail”e hibe ettiğini açıklayan “Coca-Cola”, “McDonalds”, “Starbucks” gibi firmaların ürünleri de Müslümanlar tarafından boykot edilmelidir. Böylece hem bu ülkeler ve bu şirketler zarar görsün hem de Müslümanlara zarar veremesin.

Bu sebeple; topraklarımızı işgal eden, Müslümanları katleden ve fiilî olarak savaş halinde olduğumuz Yahudi varlığı “İsrail”e ait şirketlerin mallarının alınıp satılmaması noktasında Müslümanların bireysel olarak gösterdiği tavır önemlidir. Ama bu hükmün illeti olan bu şirketlerin zarar görmesi ve Müslümanlara zarar vermekten men edilmesinin gerçekleşmesinin yolu, sadece bireysel boykot ile kalmamak, aracı şirketlerin ve bu ürünlerin satışına ruhsat veren yöneticilerin de bu boykota zorlanmasıdır.

Zira bu taktirde konu sadece tepkisel ve şeklî bir boykottan çıkıp gerçek manada kastı ve hedefi gerçekleştirecek bir boykot haline gelecektir. İşgalci ve fiilî harbî kafir hükmünde olan Yahudi varlığına ait malların alınıp satılmasına yönelik şer’i hükmün vakıası ve hedefi budur. Bu kasıt ve hedef için Müslümanların ve İslami kitlelerin yöneticilere talepte bulunması ve baskı oluşturması zaruridir. Bu ürünlerin ülkeye girişinin engellenmesi, raflarda satışının yasaklanması ve bu şirketlerin ruhsatlarının iptal edilmesi talep edilmeli ve gerçekleştirilmelidir. Aksi taktirde en başta zikrettiğim örnekte olduğu gibi durumlar ortaya çıkacaktır. Ve maalesef geçmişten bugüne bu tarz boykotlarda hep aynı sorunlar yaşanmış ve etkili bir sonuç alınamamıştır.

Ne yazık ki bir kısım Müslüman, bu tarz boykot taleplerini sadece fertlere şamil tutmakta, yöneticilerden talep etmeyi ve onlara bu hükmü uygulama noktasında baskı kurmayı düşünmemektedir. “Yöneticileri sıkıntıya sokmayalım”, “onların bu şirketlere yaptırım uygulaması çok zor” gibi nedenlerle, “safımız belli olsun, biz gereğini yapalım” gibi söylemlerle konuya yaklaşmaktadırlar. Bu yaklaşımlar ise hem boykottan gözetilen kastın gerçekleşmesini engellemektedir hem de şer’i bir hükmün tatbikiyle elde edilecek somut neticeyi yok etmektedir. Zira her bir şer’i hüküm, bir sorunun çözümünü ihtiva eder. Bu hükmün gereği gibi tatbik edilmesi bir problemi ortadan kaldırır ve bir zararı def eder.

Velhasıl Yahudi varlığına ait şirketler ve mallara ait bugün uygulanması gereken boykota dair şer’i hüküm; bu şirketlerin ruhsatlarının iptal edilmesi, mallarının ülkeye girmesine izin verilmemesi, tüm ülke sathında alım-satımının durdurulması ve Müslümanların da bu ürünlerden uzak durmasıdır.

Bu sebeple; Müslümanların bireyler olarak bu ürünlerden uzak durmaları ile birlikte, gereken somut boykot adımlarının atılması için de her platformda yöneticilere seslenmeleri ve baskı kurmaları zorunludur. Yöneticilerin derhal, Yahudi varlığı ile fiilî savaş hukukuna geçmesi, ona destek olan ülkelerin şirketlerine de ambargo uygulaması, bu şirketlerin ticari izin ve ruhsatlarının bir an önce iptal edilmesi gerekmektedir. Bunu yapmadıkları taktirde; şer’i bir hükme sırtlarını dönmüş olacakları, Filistin’deki Müslümanlara verilen zarara ortak olacakları da açıkça ortaya konulmalıdır.