Bağımlılık!
12 Mayıs 2017

Bağımlılık!

Bağımlılık, “genel olarak bir nesneye, kişiye ya da bir varlığa duyulan önlenemez istek” diye tarif edilir. Bağımlılık, zamanla bir süre mutlu eder, sonra alışkanlık olur, sonra baskıya dönüşür. Toplumların, devletlerin ve şahısların bir şeye olan bağımlılığı bazen farklılık arz eder. Mesela bir bağımlılık türü vardır ki zararı ancak kendisi ile sınırlıdır. Genelde bu sınırın dışına çıkmaz.

Örneğin;

Alkol bağımlılığı,

Uyuşturucu bağımlılığı,

Sigaraya olan bağımlılık,

Mala karşı olan bağımlılık,

Dünya nimetlerine olan bağımlılık ve benzerleri gibi…

Bu tür bağımlılıklar her ne kadar bazen başkalarına zarar verecek dereceye ulaşmış olsa da, fakat genel olarak şahsın kendisi ile alakalıdır. Zarar sınırlıdır; genel değildir.

Bir de bağımlılığın başka bir türü daha vardır ki, bunlar sadece kişi ile sınırlı kalmayıp, zararı tüm toplumu hatta bütün bir dünyayı kapsayan, onu yok eden ve ölümüne sebep veren bağımlılıktır.

Mesela;

Bir ideolojiye olan bağımlılık (Kapitalizm ve Sosyalizm gibi),

Bir fikre olan bağımlılık (Milliyetçilik ve Vatancılık gibi),

Demokrasiye olan bağımlılık,

Batılı kanun ve yasalara olan bağımlılık,

Bir makama olan bağımlılık (Yöneticilik gibi)

Veya bir devletin güçlü olan bir devlete her alanda bağımlı olması (Siyasi ve ekonomik alan gibi)

Ya da bir liderin başka bir lidere olan bağımlılığı (Bugün günümüz yöneticilerinin Amerika, İngiltere ve Avrupa liderlerine olan bağımlılığı gibi)…

İşte bu türden bağımlılık bir toplumu öldürebilir veya onu çok hareketsiz bir hale dönüştürebilir. Vereceği zarar ise sadece kendisiyle sınırlı kalmayıp, tüm bir ümmeti kapsayabilir. Aynen günümüzde olduğu gibi. İşte bu tür bağımlılık son derece tehlikelidir. Devletleri veya yöneticileri birer köle haline getirebilir. Cumhuriyet’in ilk döneminden 2002 yılına kadar İngilizlere’ye olan bağımlılık ve O’nun Türkiye üzerindeki baskısında olduğu gibi… Bu bağımlılıktan dolayı İngilizler, Türkiye’yi bölgesinde bir maşa gibi kullanmışlardır. Türkiye, İngilizler adına vekâlet savaşı yürütmüştür. Daha sonra 2002 yılından günümüze kadar Amerika’ya olan bağımlılık ve O’nun Türkiye üzerinde baskısında olduğu gibi…

İster devletlere olan bağımlılık olsun, isterse de liderlere olan bağımlılık olsun bir ümmeti son derece etkisiz bir hale dönüştürür. Mesela; Türkiye’nin bölge politikalarında izlemiş olduğu siyaset ve strateji, Amerika adına olup Türkiye’yi Amerika’ya karşı bağımlı bir hale getirmiştir. İşte bu bağımlılık mübarek Suriye devriminin çalınmasına sebebiyet vermiştir. Amerikan siyaseti gereği önce Halep’in düşürülmesi, şimdi de “Çatışmasızlık Bölgeleri” siyaseti adına Suriye’nin diğer kalan tüm bölgelerinin zalim Esed rejimine teslim edilmesi için Türkiye’nin tüm gayretlerini kullanması... İşte bu tür bağımlılık bir devleti veya yöneticilerini İslam’a ve Müslümanlara ihanet eder derecesine kadar getirmiştir. Ya da bu bağımlılık Amerika adına, Orta Asya ve Suriye’de Müslümanları katleden Rusya ile beraber hareket etmeyi gerekli kılmıştır. Yine Amerika’ya olan bağımlılıktan dolayı İslam ve Müslümanların düşmanı olan Yahudi devleti ile beraber dostane ilişkiler kurulmuştur. Aynı şekilde Doğu Türkistanlı Müslümanlara zulmeden Çin ile beraber ekonomik ilişkileri geliştirilmiştir.

Bu zillet içeren durum sadece Türkiye ile sınırlı değildir. Bugün Müslümanların başındaki devletler ve yöneticiler ya Amerika ile beraber (Başta Türkiye olmak üzere İran, Pakistan, Afganistan, Hindistan, Mısır, Irak ve Suudi Arabistan) ya da İngiltere ile beraber (Katar, BAE ve Kuzey Afrika ülkelerinin bir bölümü) hareket eder duruma getirmiştir. Yani bu bağımlılık bu tür devlet ve yöneticilerini birer köle haline dönüştürmüştür. Hatta bu kölelik o kadar zillet derecesine ulaşmıştır ki, efendileri kölelerine ne derse hemen hiç sorgulamaksızın tüm taleplerini uygular hale getirmiştir. Bu siyasi ve ekonomik alanda olduğu gibi aynı şekilde Batı kanunlarını taklit ve nakil yoluyla almada da kendini göstermiştir.

Az önce yukarıda zikrettiğim gibi bağımlılığın bu türü, kişiyi bir süre mutlu eder, sonra alışkanlık olur, sonra da baskıya dönüşür. Yöneticilerin, üzerine oturmuş oldukları zillet koltuklarını koruma pahasına bağımlı oldukları devletler için veremeyecekleri hiçbir taviz yoktur. Bu zillet koltuğu öyle bir koltuktur ki yöneticiyi önce mutlu eder, sonra o koltuk onda alışkanlık yapınca da kendisini o koltuğa getirenlerin bir aracı olur. Sonra kendisine ne denilirse hemen yerine getirir. Tabii ki bu söylediklerim sadece devletler ve yöneticiler ile sınırlı değildir. Bunların arasına sözde âlim sıfatına sahip bir takım şahsiyetleri, iktidarlar adına yalakalık yapan bir takım gazetecileri, basın ve medyayı ve STK’ları dâhil etmemiz mümkündür. Bu çevreler koltuklarını koruma adına her türlü çirkefliği yapmaktadırlar. İtaat ettikleri efendileri adına Müslümanları satmakta ve onlara ihanet etmektedirler. İşte bunların da iktidara veya yöneticilere olan bu bağımlılığı, bunları bu kadar alçaltabilmiştir.

Bu iki tür bağımlılıktan başka bir bağımlılık daha vardır ki; diğer iki bağımlılıktan çok farklıdır. Bu ise toplumlara ve ümmetlere hayat verir. İzzeti ve şerefi onlara ulaştırır. Koltukları adına ümmeti asla satmaz. Ümmete ihanet etmez. Ümmeti sömürgeci kâfirlerin tasallutundan kurtarmak için tüm imkânlarını seferber eder.

İşte bu İslam’a olan bağımlılıktır, sevdadır.

Başka bir tabirle İslam’a âşık olmaktır.

O’nun yönetim nizamı olan Hilafet bağımlısı olmaktır.

Allah ve Rasulü’nün bağımlısı, sevdalısı olmaktır.

Müslümanları sevmede ve onlara merhamet etmede bağımlı olmaktır.

Sömürgeci kâfirlere düşmanlıkta bağımlı olmaktır.

Batı ile beraber iş tutan yöneticilere karşı düşmanlıkta bağımlı olmaktır.

Allah’ın indirdikleri ile hükmeden liderlere bağımlı olmaktır.

Dolayısıyla ümmete asla ihanet etmeyen ve yalan söylemeyen liderliğe bağımlı olmaktır.