25 Haziran’da Büyük Devlet Olur muyuz?
22 Haziran 2018

25 Haziran’da Büyük Devlet Olur muyuz?

“Oy vermek bir şeyleri değiştirseydi yasaklanırdı” der Emma Goldman. Ve şöyle devam eder sözlerine: “İş isteyin, iş vermezlerse ekmek isteyin. Ekmek vermezlerse, ekmeğinizi alın.” Fazla zaman geçmeden haklı çıkar, bu düzenin asla böyle değişmeyeceğine kanaat ederek anarşist olur.

Demokrasi deyince akla ilk gelenlerden Platon ise şöyle der: *“*Halk övülmeyi sever. Onun için, güzel sözlü demagoglar, kötü de olsalar başa geçebilirler. Oy toplamasını bilen herkesin, devleti idare edebileceği zannedilir.” O da çok geçmeden haklı çıkar ve konu ile ilgili son sözünü ‘Devlet’ kitabında söyler: “Demokrasi tam bir fiyaskodur ve geleceğin en çaresiz fikridir.”

Winston Churchill, “Demokrasi en kötü yönetim şeklidir” düşüncesini dile getirirken, fikir babalarından Jean Jacques Rousseau ise “Kelimenin tam manasıyla, hakikatte bir Demokrasi hiçbir zaman var olmadı ve var olmayacaktır” itirafıyla konuyu kapatır.

Demokrasinin mucitleri, azılı savunucuları, gördükleri gerçekleri ve yaşadıkları tecrübeleri itiraf etmek zorunda kalmışlardır. Fakat bu itiraflara rağmen her halükarda demokrasi, Batı’nın en güçlü sömürge silahıdır. Dolayısıyla eskilerin fikir ve düşünceleri günümüzde çok fazla dillendirilmemekte ‘demokrasi aleyhtarlığı’ yapanlar cezalandırılmakta veya ötekileştirilmektedir.

Bu minvalde Batı emperyalizminin hayatta kalması için **‘Seküler Dünya Düzeni’**ni tüm halklara sevdirmek, benimsetmek adına yönetimi halkın iradesiyle(!), bu düzeni devam ettirecek bir yöneticiye verdirme çabasıdır, demokrasi… Yine bekasını sağlamak, sömürge üsluplarını bölgelere göre değiştirerek tebaanın razı olması adına koyduğu idealdir, demokrasi… Hep daha ilerisini göstererek ulaşmayı temenni ettiren, sorgulamayı ve eleştirmeyi unutturan bir uyuşturucudur, demokrasi…

İşte, 24 Haziran’da Batı’dan daha çok Batıcı olanların “Demokrasi Bayramı” diyerek halkı coşturduğu bir seçime gidiyoruz. Sonuçları ne olursa olsun seçime katılım oranı fazla olduğu takdirde ABD Başkanı Trump tarafından Türkiye halkına takdir ve tebriklerin havada uçacağı bir bayram… Avrupalı gazetelerin manşetlerinde yazacak olan “Demokrasi Kazandı” sloganlarıyla sonuçlanacak bir bayram… Balkon konuşmalarında halkın gözünün içine baka baka “Ben herkesin Cumhurbaşkanı olacağım” yalanlarının söyleneceği bir bayram… Seçim mitinglerinde verilen vaatlerin “Ben aslında öyle söylemedim” savunmalarıyla hiç edileceği bir bayram… Kuantum fiziği, nanoteknoloji gibi bayat hedefler ile kıraathane, kek, börek gibi maddi taltiflerin arasında sıkışan sıradan, yüzeysel ve seviyesiz bir çekişmenin bayramı… Duble yollar, köprüler, rezidanslar yapmak ile bunları yıkmak üzerine girişilen vizyonsuz bir rekabetin bayramı… İsraflar, ekonomik kriz ile bunlara son vereceğini söyleyenlerin ufuksuz, hedefsiz tartıştığı bir bayram… Ümmete reva görülen liyakat, cesaret ve ferasetten uzak liderlerin birbirlerine en galiz ifadeler ile saldırdığı bir bayram… ‘Büyük Devlet’ olgusundan uzak, daha nasıl ‘Küçük Devlet’ olunur yarışına girercesine sığ, eğreti ve kalkınmaya götürmeyen hedeflerin konulduğu bir bayram. Rakiplerin ağızlarından dökülen Batı taklitçiliği ile kimin hangi devlete boyun bükeceğinin konuşulduğu bir bayram. “İngiliz tipi sekülerizmi istiyoruz”* diyen Millet İttifakı’yla “Amerika tipi başkanlığı istiyoruz”** diyen Cumhur İttifakı’nın batıcılığını yarıştırdığı amansız bir bayram… İttifaklarına bile aynı anlama gelen isimler koyan rakiplerin aslında birbirlerinden farklı olmadıklarını ifşa ettikleri bir bayram… Sahi, bu bayram hangi dinin, hangi ideolojinin bayramı?

Seçim şarkılarından sloganlarına kadar, vaatlerinden eleştirilerine kadar, hakaretlerinden iftiralarına kadar Türkiye’de seçime giren her lider buram buram yüzeysellik, sıradanlık, vizyonsuzluk ve hırs kokuyor. Toplumun problemlerini çözmeye matuf bir çıkış yolu, kalkınmaya götürecek bir deha, krizlerin ve kaosların yaşanmaması için ortaya konulacak köklü ve kapsamlı bir bakış açısı maalesef yok. Fakat tüm bunlara rağmen 25 Haziran’da büyük bir devlet olacakmışız gibi halkın her katmanında heyecan ve umut var.

Umut ve heyecan yitirilen değerlerin yeniden kazanılması adına güzeldir, hayırlıdır. Zira bu toplum dizilerde izlediği halifelerin gerçeklerini görmek istiyor. Ümmetin her karışına adaletin götürüleceği, zalimi kınamakla yetinmeyip onu durduracağı, mazlumu istismar etmeyip onu kurtaracağı liderler görmek istiyor. İslâm’ı ağızlarına sakız etmeyip, başlarına taç edecek, hükümlerini hevalarına göre güncellemeyip devletlerine nizam edecek liderler görmek istiyor. Yollar, köprüler yapıp halkının cebindekini zengine götürecek değil, kamu mallarını tebaasının hakkı bilecek liderler görmek istiyor. Suriye, Filistin ve diğer beldelerdeki zulümlerden Birleşmiş Milletler’in insafına değil, Rabbinin yardımına sığınacak liderler görmek istiyor. Liyakatsiz, seküler, Batı’ya ram olmak için sıraya giren değil, ümmete hizmet için ümmet ile birlikte kalkınma hedefleri koyan liderler görmek istiyor. Dost-Düşman tanımını zihnine zerk edilen ecnebi kültürden değil, Kur’an ve Sünnet’ten çıkaracak liderler görmek istiyor. Elitist, müstekbir ve aşağılayıcı olanları değil, izzetli, onurlu, güçlü ve bir o kadar da mütevazı liderleri görmek istiyor. Fakat üzülerek söylemeliyim ki sonucu ne olursa olsun, 25 Haziran’da ne bu isteklerimiz gerçekleşmiş olacak, ne de “Büyük Devlet” olacağız.

Onlarca defa aynı şeyi yapıp farklı bir sonuç beklemek beyhudedir, vesselam…

______

*http://kokludegisim.net/haberler/karamollaoglu\_ingiliz\_tipi\_laiklik\_istiyoruz

**http://www.star.com.tr/video/basbakan-binali-yildirim-abd-tipi-baskanlik-sistemine-de-variz-video-717917/