Yıkılışından Bugüne Türkiye’de Hilâfet / 3. Bölüm: Milli Nizam Partisinin Kuruluş Süreci
10 Mart 2021

Yıkılışından Bugüne Türkiye’de Hilâfet / 3. Bölüm: Milli Nizam Partisinin Kuruluş Süreci

Köklü Değişim Medya

Köklü Değişim Medya tarafından hazırlanan "Yıkılışından Bugüne Türkiye'de Hilafet" başlıklı dosya haber serisinin ikinci bölümünde “Şeyh Said Kıyamı”nı yayınlamıştık. Bu bölümde ise “Milli Nizam Partisinin Kuruluş Süreci”ni fikri ve siyasi tahliller ışığında özetlemeye çalıştık. Yılmaz Çelik tarafından kaleme alınan dosya haberimizi istifadenize sunuyoruz.


Yılmaz Çelik / Köklü Değişim Medya

1923’de Cumhuriyetin kurulması ve 1924’de Hilafetin kaldırılması sonrası Kemalist kurucu kadronun (CHP’nin) iktidara gelmesiyle, İslami değerlere ve Müslümanlara karşı her alanda amansız bir savaş başlatıldı. “Şapka Kanunu”, “Kılık Kıyafet Kanunu”, Tevhid-i Tedrisat Kanunu” “Harf Kanunu” ve daha birçok kanun ile İslam ve Müslümanlara karşı kültürel savaşa girişildi. Kanunlara uymayanlar için zaten “Hıyanet-i Vataniye Kanunu” hazır bekliyordu.

Özellikle 1923-1945 yılları arası tek parti döneminde Müslümanlar, kimliklerinden dolayı birçok zulme maruz kaldılar. İktidar partisi olan CHP, bütün imkanlarını İslami değer ve kimlik ile mücadele için kullandı. İslami şahsiyet ve fikirlerinden ödün vermeyen başta Şeyh Said ve İskilipli Atıf Hoca olmak üzere birçok alimi istiklâl mahkemeleri aracılığı ile darağaçlarında sallandırdı. Öyle ki cenaze namazı kıldıracak imam dahi kalmadı. Bununla yetinmeyerek daha da ileri gidip İslam’ın şiarlarına karşı harp ilan etti. Başta Anayasa’dan devletin “Devletin Dini İslam’dır” maddesini kaldırıp yerine Fransa’dan alınan “Laiklik” maddesini koydu. 1300 senedir İslam’ın şiarı olan ezanı Türkçeleştirdi. Camileri yıkıp ahır haline getirdi. Batılılaşma adına Müslüman kadını tesettürden çıkarıp güzellik yarışmalarında ifşa ettirdi.

Millî Şef diye isimlendirilen (1938–1950) dönemde de CHP’nin politikalarında en ufak bir değişiklik olmadı. Tek parti döneminde Müslüman halka yönelik uygulanan zulüm İsmet İnönü’nün Cumhurbaşkanlığı yaptığı Milli Şef döneminde de devam etti.

Bir taraftan sistemin zulmü diğer taraftan bütün bir dünyayı kasıp kavuran komünizm arasında kalan Müslümanların resmî ideolojiye entegrasyonu gerekiyordu. Zira ne İslam düşmanı CHP zihniyeti ve laik Kemalist rejim ne de doğudan esen komünist rüzgâr Müslümanları etkilemiyordu. Müslümanları etkileyecek, onların yönlendirecek, siyasi taleplerini meşru zeminde karşılayacak örgütlenmelere, partilere ihtiyaç vardı. İşte bu durum birtakım partilerin doğmasına sebep oldu. Sistem kendi bekasını koruma adına özellikle hem siyasal İslam’la hem de komünizmle mücadele adı altında birtakım partilerin kurulmasına müsaade etti.

Bu konuda İnönü Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Işıl Arpacı “Söylemden İdeolojiye Erbakan ve Millî Görüş” isimli makalesinde şunları der:

“II. Dünya savaşı sonrasında ortaya çıkan iki kutuplu dünya düzeninde Sovyet yayılmasına karşı ABD ve Batı ittifakınca oluşturulmuş Türkiye, İran ve Pakistan’ı kapsayan “Yeşil Kuşak” projesi, komünizm tehlikesine karşı din öğesinin öne çıkarılmasında sağlam bir zemin oluşturmuştur ve siyasal alanda kendisine yer açması bakımından Necmettin Erbakan’a iki biçimde yardım etmiştir. İlk olarak; din ve siyaset arasında verili siyasal sistemin benimsenmiş aktörlerince kurulan bağlantı, İslamî referansları kullanarak siyaset üretmek konusunda Necmettin Erbakan’a olanak tanımıştır. Ancak burada belirtilmesi gereken nokta Batı’ya ve Batılı politikalara karşı olan Necmettin Erbakan ve siyasal hareketinin, “Yeşil Kuşak” projesinin bir uygulama enstrümanı olmaktan çok, projenin oluşturduğu zeminden faydalanmış olduğudur.

İkinci olarak ve ilkinden daha etkili biçimde dini hassasiyetleri komünizme karşı güçlendirilmiş yeni kesimler, Necmettin Erbakan’ın siyasal yaşamdaki varlığını destekleyen yeni bir siyasal kesim oluşturmuştur.” (1)

Her ne kadar Dr. Işıl Arpacı’nın söylediği gibi bu Necmettin Erbakan hareketi komünizme karşı ABD tarafından bir duvar cephesi oluşturmuşsa da Türkiye siyaseti açısından Milli Nizam Partisi’nin kuruluşunda ABD değil İngiltere etkisi hakimdir. Fakat Amerika’nın yeşil kuşak projesi bu partinin halk tabanı bulmasına fırsat vermiştir.

Millî Görüş ve İslam Birliği

Türkiye Cumhuriyeti çatısı altında, tek partili dönemin ardından İslami argümanlarla yola çıkıp Müslüman kesimin hamiliğini üstlenmek üzere kurulan partiler kendilerini halk nezdinde “Muhafazakâr İslâmcılar” olarak betimlediler. Bunların başında gelen MNP (Milli Nizam Partisi), Millî Görüş, İslâm Birliği gibi genel kavramlarla siyasi arenada boy göstermiş ve demir yumrukla ezilen Müslüman halkın teveccühünü kazanmıştır.

1950'lerde Demokrat Parti, 1960'larda da Adalet Partisi'nde örgütlenerek merkez sağ partiler içinde yer almayı tercih eden siyasal İslamcı akım, 26 Ocak 1970'te Millî Nizam Partisi (MNP) adıyla ayrı bir siyasi güç olarak ortaya çıktı.

1970’li yıllarda ortaya çıkan Millî Görüş hareketi muhafazakâr bir kimlik oluşturma iddiası ile ortaya çıkmıştır. Necmettin Erbakan Millî Görüş paradigmasını şu şekilde açıklar:

“Yeniden Büyük Türkiye” ideali çerçevesinde önceliğini ahlak ve maneviyat temellerine dayandırarak güçlü bir Türkiye oluşturmayı, Türkiye’yi hem maddi hem de manevi alanda kalkındıracak milli bir şuurun oluşturulmasını hedefler.” (2)

İlk dönemden itibaren Erbakan bu amacını demokratik sistem içinde kalarak sağlamayı hedeflemiştir. Bu açıdan bakıldığından Erbakan’ın siyasi hayatının hiç bir döneminde İslami bir hedefi amaç edindiğini, buna yönelik bir İslami metot benimsediğini söyleyemeyiz. Nitekim MNP’nin parti programında (md.3) temel amaç; “milli ve manevi değerlerimize halel getirmeden demokratik hukuk nizamı içerisinde manevi ve maddi kalkınma hareketlerinin basiretli ve isabetli bir sentezini yapmak” olarak belirlenmiştir.

Bu konuda İnönü Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğretim Üyesi Dr. Işıl Arpacı “Söylemden İdeolojiye Erbakan ve Millî Görüş” isimli makalesinde şunları der:

Necmettin Erbakan’ın, daha sonraki dönemlerdeki söylemlerine de yansıyacak olan bütün insanlığı kurtarma, saadet ve refaha ulaştırma düşüncesine dayanan kurtarıcılık misyonunun, belirgin olmamakla birlikte, ilk olarak siyasi oluşum sürecinde, ortaya çıktığını ifade etmek mümkündür. Örneğin MNP Programında (md.3) maddi ve manevi kalkınmanın eşgüdümlü olarak yürütülmesi neticesinde “beşeriyete ışık tutacak, refah ve saadet getirecek, yeniden dünyaya örnek üstün bir medeniyet” kurulacağı kabul edilmiştir.

Necmettin Erbakan’ın ilk olarak bu dönemde dile getirdiği ve daha sonraki dönemlerde de varlığını koruyacak olan, farklılaştırıcı nitelikteki önemli söylemlerinden biri, o dönemki adıyla Ortak Pazar’a; yine aynı biçimde sonraki dönemlerde kendisini farklılaştıracak biçimde ortaya koyduğu Siyonizm gerekçesi ile karşı olmasıdır. Erbakan’a (1971, s.68) göre Siyonistler, İslam âleminin başı olan Türkiye’yi, Hıristiyan Birliği’nin potasında eritmek ve Siyonistlerin sermayedar, Avrupalıların memur olduğu üç katlı Ortak Pazar evinde uşak ve işçi yapmak için Ortak Pazar’a sokmak istemektedirler. Bu noktada belirtilmesi gereken, Ortak Pazar’a karşı olmanın siyasal açıdan yeni bir söylem olmaması yanında Siyonizm vurgusunun da 1951 yılında Cevat Rıfat Atılhan tarafından kurulan İslam Demokrat Partisi (İDP)’nin söylemleriyle yakın benzerlik taşıdığıdır. Bununla birlikte Erbakan’ın, daha sonraki dönemlerde belirginleşecek olan Siyonizm karşıtlığı, antisemit nitelik taşımamakta, bunun vurgusu olarak, 2000’li yıllarda, Siyonizm yerine ırkçı emperyalizm kavramını kullandığı görülmektedir.”(3)

Millî Nizam Partisi’ni Ortaya Çıkaran Asıl Faktör Nedir?

1960 ve 70’li yıllar, İslamî Ümmette kıpırdanmaların yaşandığı yıllardır. Türkiye’deki Müslümanlar özellikle 1960’lı yılların başı ile birlikte yeni bir siyasal düşünce ile tanıştılar. Sadece başkent Ankara ve sayılı birkaç şehirde kendini gösteren bu fikir yeniden Hilafet düşüncesiydi. Daha Türkiye’de İslami duyarlılığa sahip toplumun siyasal taleplerini yönlendirecek resmî ideoloji zemininde hareket edecek muhafazakâr, milli partiler kurulmadan Hilafet düşüncesinin Ankara’da ses getirmesi ciddi etki oluşturmuştu. Durum karşısında dönemin siyasileri “şimdi bu Hilafetçiler de nereden çıktı” diyecek oldular. Aradan geçen 40 yıldan sonra Ankara’da Hilafeti bir kez daha meclisin gündemine getiren parti Hizb-ut Tahrir’di. Hizb-ut Tahrir’in Hilafet projesinin Ankara’da oluşturduğu şok etkisini DOSYA-HABER’imizin sonraki dizisinde ele alacağız.

Hizb-ut Tahrir’in siyasi ve fikri görüşleri ile tanışan Müslümanlar, İslam hakkında ciddi manada kandırıldıklarını, “İslam” diye bildikleri şeylerin çoğunun uydurma olduğunu, İslam’ın namaz, oruç, zekât talebine ek olarak devlet talebinin de olduğunu görmeye başladılar. Yine bununla beraber Hilafet, tağut, rab, ilah gibi kavramlarla da yeni yeni tanışınca sistemi sorgulamaya başladılar. Sistemin gayri İslami olduğu sonucuna ulaştılar. Müslümanlar kendilerinde oluşan bu idrak sonucunda yeni arayışlara yöneldiler. Bu arayış ise sistemi rahatsız etmeye başladı. İşte tam bu noktada Hilafeti kaldıranların siyasi kurnazlığı tekrar devreye girdi. Radikal diye isimlendirdikleri Müslümanları sisteme yeniden entegre etmek ve özellikle de o yıllarda Müslümanlar içerisinde mâruf olan Hizb-ut Tahrir’in etkisinden uzaklaştırmak için yeni bir parti ve yeni bir yüze ihtiyaç vardı.

İşte tam bu noktada, “Referansımız İslam” diyen, “İslam’ın adil düzeni” diyen Necmettin Erbakan ortaya çıktı. Bu vaat ve söylemlerle, etrafında oy vermeye cihad ruhuyla koşan, canlarını, mallarını, umutlarını İslami düzen vaat eden liderlerine bağlayan bir kitle oluşturdu. Böylece demokratik seçimlere girilecek, halk onlara oy verecek, halkın oylarıyla iktidara gelinecek ve mevcut küfür hükümlerinin yerine İslamî hükümler uygulanmaya başlayacaktı!

Milli Nizam Partisi, 1969 seçimlerinde Konya'dan bağımsız olarak parlamentoya giren Necmettin Erbakan ve 17 arkadaşı tarafından kuruldu. Hedeflerini "Adil Düzen", "Saadet Nizamı" gibi dinsel vurgusu güçlü kalıplarla tanımladılar.


(Necmettin Erbakan 8 Şubat 1970 günü Ankara Büyük Sinema'da Milli Nizam Partisinin açılış toplantısında kürsüde konuşuyor)

Partinin Kuruluş Beyannamesi'nde Aziz Milletimiz*; “Bugün, daima Hakk’a bağlılıkta, Hakk’ı tutmakta, iyiyi destekleyici, kötüyü men edici hüviyetiyle insanlık tarihinin en ulvî mahreki üzerinde yürüyen Büyük Milletimizin çeşitli tesirlerle kendi yolundan saptırılması gayretlerinin hüküm sürdüğü oldukça uzun bir devreden sonra yeniden ulvi ve şanlı tarihi yörüngesi üzerine oturtulması için füzelerin ateşlendiği gündür. Millî Nizam Partisi; Milletimizi karışık ve karanlık devrelerden sonra aydınlığa götürecek, onu parlak tarihi yörüngesi üzerine yeniden oturtmak için ateşlenen güçlü füzedir. Bugün bu füzenin ateşlendiği gündür. Bugün bu mutlu gündür. Bütün milletimize uğurlu ve hayırlı olsun. ‘Ey daima Hakk’ı tutmak, iyiyi sağlamak ve kötüyü menetmek yolunda bulunmak üzere seçilmiş mümtaz ve Aziz Milletimiz!’ deniliyordu.” (4)*

Ancak Erbakan'ın kurduğu ilk partinin ömrü kısa oldu ve 20 Mayıs 1971'de kapatıldı.

Cumhuriyet Başsavcılığı, 5 Mart 1971'de, MNP (Milli Nizam Partisi) hakkında "Laikliğe aykırı çalışmalar yürüttüğü" gerekçesiyle dava açtı. Anayasa Mahkemesi, 20 Mayıs 1971'de, Parti’nin "Laik devlet niteliğinin ve Atatürk devrimciliğinin korunması prensiplerine aykırı olduğu" gerekçesiyle kapatılmasına karar verdi.

12 Mart Muhtırası döneminde Anayasa Mahkemesi’nin 20 Mayıs 1971’de aldığı kararla MNP kapatıldı. MNP’nin kapatılmasının gerekçeleri şöyle sıralanmıştır :

1. Kurulu düzenin dini esaslara dayandırılması amacıyla faaliyette bulunmayı yasaklayan TCK’nın 163. maddesini kaldırmayı talep etmek,

2. Hilafetin geri gelmesini mümkün görmek,

3. Partililerin, okullarda din derslerinin zorunlu okutulmasını savunmaları,

4. Din ve devletin ayrılamayacağı iddiası,

5. Son 50 yıllık laik dönemi dalalet olarak görmek. (5)

MNP’nin kapatılma gerekçelerine baktığımızda bunların gerçekçi olmadığını rahatlıkla söyleyebiliriz. Zira MNP aslında bu tür söylemler ile sistem tarafından radikal veya irticacı diye isimlendirilen Müslümanları etkilemeyi amaçlıyordu, nihai amaç ise Müslüman kitleleri sisteme entegre etmekti. MNP ile başlayan Millî Görüş hareketinin Cumhuriyet ve laiklikle hiçbir zaman sorunu olmadı. Sistemle her daim barışık oldu. Her ne kadar dönem dönem parti kapatılma durumları olsa da bu kapatılmaların sebebi Millî Görüş hareketinin Hilafeti istemiş olması değildir. Bilakis “İttihadı İslam ve Adil Düzen” fikrini öne çıkararak, “Hilafet Projesi”nin Türkiye halkı üzerinde tesirli olmasının önüne geçmiştir.

Necmettin Erbakan, MNP'nin kapatılmasından sonra İsviçre'ye gitti ve bir süre orada kaldı. Kapatılan MNP'nin kadroları, benzer bir tüzükle, yaklaşık 1,5 yıl sonra 11 Ekim 1972'de, Millî Selamet Partisi (MSP) adıyla yeni bir parti kurdular. Partinin genel başkanlığına Süleyman Arif Emre getirildi.

MNP’ye gönül vermiş olanlar, bu kapatma kararından sonra planın çok da dâhice olmadığını yine anlayamadılar. Zira yeni bir parti kuruldu ve bu partinin kapatılmaması için bazı söylemlerden vazgeçildi. Her kapatma davasından sonra hedefler küçüldü, farklılaştı sözde küfür ve düşman olarak gördükleri laik demokratik sisteme ayak uyduruldu. “İslam’ı geri getirme” sloganıyla çıkılan yol, “gerçek demokrasi”, “ileri demokrasi” talebine evirildi.

Özellikle 28 Şubat 1997'den itibaren hareket, eski dinsel referanslı sloganları bir kenara bırakarak "demokrasi, insan hakları ve hukuk devletini” temel hedefleri olarak ilan etti. Bu demokratikleşme stratejisi bizzat Necmettin Erbakan tarafından geliştirilip dillendirildi.

Bu süreç içinde, Erbakan'ın söyleminin temelini oluşturan "Dünya İslam Birliği, İslam Ortak Pazarı, İslam NATO'su, İslam Dinarı" vb. terkedilip Avrupa Birliği, NATO gibi kurumlar savunulur oldu; bir zamanlar en büyük tehlike olarak gösterilen ABD'deki Yahudi lobisiyle ilişkiye geçildi.

Nitekim Necmettin Erbakan, Refah Partisinin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi'nde açılan davada, yapmış olduğu savunmada kamuoyunda yankılar uyandıran konularla ilgili olarak özetle birçok şeyleri söyledi. Savunmasında laiklikle ilgili söylemiş olduğu şu sözler oldukça dikkat çekidir.

“Ben ilimden kaçar mıyım ya... Ben akıldan kaçar mıyım ya... Bir insanın, laikliğin gerçek ilmi manasına karşı olması için akılsız olması lazım. Laiklik olmadan demokrasi olmaz. Laiklik olmadan bir arada yaşanmaz, ama laiklik din düşmanlığı, dinsizlik, ateizm olarak tatbik etmeye kalkışılırsa önce laiklik bunun karşısına çıkar. Dolayısıyla bir kimsenin laikliğe karşı çıkması, laikliğin ne olduğunu bilmemesiyle veya akılsız olmasıyla ancak mümkündür.”

"Refah Partimiz lâikliğin bekçisidir. Gerçek lâikliğin gerçek teminatıdır. Türkiye'de gerçek demokrasinin teminatı Refah Partisi'dir. Gerçek lâikliğin teminatı Refah Partisi'dir. Lâiklik adı altında lâikliğe aykırı davranışların yapılmamasının teminatı Refah Partisi'dir.” (6)

Yine aynı şekilde katılmış olduğu bir televizyon programında Erbakan “İslam ve Laiklik” hakkında yapmış olduğu açıklamalarda İslam ve laikliğin birbiriyle çelişmediğini söyledi.

Bugüne geldiğimizde Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, katılmış olduğu bir televizyon programında “İngiliz tipi sekülerizm/laiklik istiyoruz. Parlamenter sisteme geçmediğimiz sürece ülkede huzur olmaz.” İfadelerinde bulundu.

Tüm bunlar Erbakan’ın ve Milli Nizam Partisi’nin kuruluşundan en son Saadet Partisine varıncaya kadar laiklik ve demokrasiyle bir sorunlarının olmadığını gösteriyor.

Sonuç:

Cumhuriyetin kurulması ve Hilafetin yıkılması sonrası tek parti döneminde Müslümanların tepkileri daha esaslı olarak rejime ve düzene yönelikti. Sonrasında Menderes dönemiyle başlayıp MNP ile birlikte devam eden siyasi süreçte artık Müslümanlara sistem sevdirilmeye başlanmış oldu ve sorunun sistemde değil kişilerde ve siyasetçilerde olduğu salık verildi. “Yani sorun düzende değil, uygulayıcılarda” denilerek Müslümanları şu düşünceye yönlendirdiler: “Eğer siz de kendi adamınızı seçerseniz sorunu çözebilirsiniz!”

DP, MNP, AP, MSP ve ANAP’tan tutun da AK Parti’ye kadar aynı metotla Müslüman kitlenin duygu ve tepkileri laik sisteme kanalize edildi, talepleri sınırlandırıldı, zamana yaydırılarak bunlar üzerinden siyasi rant ve ikbal elde edilmeye devam edildi.

-------------------------------------------

1-https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1173050

2-Erbakan 1975: 9-40

3-https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/1173050

4-Dünyada ve Türkiye'de Siyasal İslamcılık, Dr. Abdullah Manaz s. 358 – 372

5-Anayasa Mahkemesi, 1972: 67

6-Milli Görüş Hareketinin Laiklik Anlayışı, Hüseyin Arslan s. 99

#YenidenHilafet